“İnsanın üç büyük sorunu vardı. Bunların ilki parayla halledilebilecek sorunlardı. İkincisi sevgiyle dostların ve ailenle halledilebilirdi. Üçüncüsü psikolojik bir tedavi için profesyonel bir yardımla çözülebilirdi. Geri kalanlarla ise insanın ya tek başına ya da tanrısı ile birlikte hesaplaşması gerekiyordu. Tansık karşılaşmalar her hayatta en fazla bir kez olurdu.”
Okumaya devam et “Tanışma”Mare
Bu karmaşanın içinde hapsoldum, geçip gidemiyorum. Her taraf dikenli çalılar… “Şşş, birisi var burada. Suya bakıyor.” dedi ufaklık. Eğilince tepeden aşağıya, onu görmüştüm. Parmağıyla okşuyordu yansıyan saçlarını, bir şeyler görmüş olacak ki ufaklık korku içinde bana sarıldı. “Cadı, cadı değil mi o? Suda saçları yanıyordu, gözleriyle bana kızgın kızgın baktı. Ne olur gidelim buradan. Korkuyorum.”
Okumaya devam et “Mare”Sıkıcı Bir Akşam
“Herkesin sevdiği güleç yüzlü adam gitmiş, yerine kibirli, iri kıyım bir çocuk gelmişti. Bahçede onu görenlere selam vermeden geçip gitmesi, tapınak yolunda suyla oynayan sabilerle hiç konuşmaması Delgar’ın ona yüklü borcunu unutması kasabanın sakinlerini endişelendiriyordu. Sadece bu da değil, ne doymasını ne konuşmasını bilmez olmuştu. Geceleri vadinin kâbusu gibi sokakları dolanırdı. Neyse üç ay kadar süregeldi. Sonunda dayadı kafasına, sıktı temizce. Biz de derdinin kiminle olduğunu öylece anlamış olduk.”
Okumaya devam et “Sıkıcı Bir Akşam”Ağaçların Altında
Kime aitti ardından konuştuğum bu ses? Nereye götürecek bu yol beni? Ayaklarımı her basışımda yere, yine ürperiyor bedenim. O kadar yumuşak ki zemin, kurbanını her an kucaklayacakmış gibi sevgi dolu sanki ve çok sessiz. İsimsiz tüm bu ağaçlar, gerek de duymuyorlar. Her biri sanki aynı yerden gözetleyebilecek gibi seni. Ağaçların insanı tanıdığı söylenir bu yüzden.
Okumaya devam et “Ağaçların Altında”Verum
Arkası bana dönüktü artık… Oyun bitmişti… Sahneden inerek yürüdü. Karşımdaki yükselen tepecikte durdu. Yapmamalıydım belki. Hayır, bugün değil! Şu an olmamalı! En güzel anılarında sakladığı ölüm aryasını izlemek zorunda bırakmıştı beni. Korku dolu bir tutku gizlenmişti o gecede sanki… Asla eski neşesini bulamayacaktı. Asla eski o olmayacaktı. Artık devrilebilirdi nehirler, düşebilirdi gökyüzü, tozu dumana katabilirdi tayfunlar…
Okumaya devam et “Verum”Veda
Görkemli akşamkatili yüzü kaybolmaya yüz tuttu. Bu alışılmadık ihtişamlı yabancı savaşçı bedeni tüm kullarında huzursuzluğu artırmıştı. Artık konuşmaya ihtiyaç duyulmayan, kulakların uyuduğu bir karşılaşmadaydı. Eğildi aşağılara doğru ve doğrularak tam tepesine yıldızların, selam verdi tanrıçasına. “Seninle gurur duyuyorum…” Boş ifade dağılırken ufak kırışıklıklar belirdi gözlerinin kenarında. Bakışlar yiterken tebessümü andıran dudaklar titredi, titredi aynı gökyüzündeki lotus yıldızları gibi…
Varoluşun Şiiri
09/2008
Uykuya daldı, yok olumun içinde…
Bir meydandaydı, olağanüstü bir mekan…
Sorulan bir soru vardı…
Cevabı “Sensin!” olan…
Uykuya daldı, sessizliğin içinde…
Tatlı nağmelerin arasında, yolculuğa koyuldu…
Bitmez…Ölmez…
2002
‘‘Hüzünle çıkmıştım yola. Bir umuttu belki bendeki belki de bir istekti bana ait.
İnancım bana ağır geliyor beni sıkıyordu belki hayali belki de ruhi bir beyit.
Lakin yine yanılmış yine şaşırmıştım. Sonunda olmaz olmuş aşkı bulmuştum saf ve duru.
Artık anlamıştım gerçeği. Sondaki başlangıcı görmüş, huzuru bulmuştum. Hatırlamıyordum ne bir anı ne de bir soru.
Loş bir ışık içinde geçirdiğim ömrüm özünde aydınlanıp kutsallığı bulmuştu. Parlıyordun aynı bir yıldız gibi, sonra oldun bir ateş koru.’’
Sesleniş
Glorion ovasından bana doğru geldiğini biliyorum… Kumların ezilirken çıkardığı sesi işitiyorum… Damlaların suskunluk içinde seni takip ettiklerini görüyorum… Rüzgarın aşağılara doğru hücumunu hissediyorum… Teni kurumuş kavaklar güneşten kavruluyor, seni bekliyorlar sıra sıra kanadında bu düzlüğün… Ve çok da uzak olmayan bir gelecekten kaderin sana bakıyor…
Gölge
Ekim, 2008
Hey, beni duyan varmı?
Duyan var mı?
Dürt me beni, senin sesinle konuşuyorum,
Senin sesinle, senin isteğinle yalan mı?
Ozan aşkla arar güzeli
Ve haykırır sonunda yaşadığı dehşeti, girdiği düello da.
Çünkü bir savaştır aramak güzeli.
Ama ben, senin gibi tiksindiğim kalabalıkta yalnız olmayı dileyemem,
Dileyemem, bu yüzden lütfen dürtme beni.
Hey, beni duyan var mı?
Duyan var mı?
Boşa çaba gerçekte senin uğraşın.
Belki de onlar da öyledir…
Her biri ayrı çözülmezdir,
Kişiliklerin ve anlaşılmama perdesinin arkasına saklandıkça,
Açığa vururlar ne olduklarını.
Gezgin ruhunu büyük bir kumara hapsetmiş değil misin sen?
Ne yapacaksın, konuşacaksın derdinle, benle,
Konuşacaksın elbet benle, derdinle, herkesle.
Yoksa yazık ayrıntılarına, haykıracaksın yenik sonunda…
Oysa ki, gerçek değeriyle görsen sokaktaki kişiyi,
Durup bir yerde seyretsen önünden geçenleri…
Aşmak gerek bu duvarı, aşamanın önüne geçilmezce dikilen,
Yenmek gerek bu yanılgıları.
Yoksa gün gelir, hiç olmayacaklara inanırsın.
Aptalca bir umut kaplar içini,
Gözlerinde sorumsuz bir parıltı,
Olanaksızı doğal hakkın sanırsın.