Sıkıcı Bir Akşam

 “Herkesin sevdiği güleç yüzlü adam gitmiş, yerine kibirli, iri kıyım bir çocuk gelmişti. Bahçede onu görenlere selam vermeden geçip gitmesi, tapınak yolunda suyla oynayan sabilerle hiç konuşmaması Delgar’ın ona yüklü borcunu unutması kasabanın sakinlerini endişelendiriyordu. Sadece bu da değil, ne doymasını ne konuşmasını bilmez olmuştu. Geceleri vadinin kâbusu gibi sokakları dolanırdı. Neyse üç ay kadar süregeldi. Sonunda dayadı kafasına, sıktı temizce. Biz de derdinin kiminle olduğunu öylece anlamış olduk.”

Okumaya devam et “Sıkıcı Bir Akşam”

Ağaçların Altında

Kime aitti ardından konuştuğum bu ses? Nereye götürecek bu yol beni? Ayaklarımı her basışımda yere, yine ürperiyor bedenim. O kadar yumuşak ki zemin, kurbanını her an kucaklayacakmış gibi sevgi dolu sanki ve çok sessiz. İsimsiz tüm bu ağaçlar, gerek de duymuyorlar. Her biri sanki aynı yerden gözetleyebilecek gibi seni. Ağaçların insanı tanıdığı söylenir bu yüzden.

Okumaya devam et “Ağaçların Altında”

Verum

Arkası bana dönüktü artık… Oyun bitmişti… Sahneden inerek yürüdü. Karşımdaki yükselen tepecikte durdu. Yapmamalıydım belki. Hayır, bugün değil! Şu an olmamalı! En güzel anılarında sakladığı ölüm aryasını izlemek zorunda bırakmıştı beni. Korku dolu bir tutku gizlenmişti o gecede sanki… Asla eski neşesini bulamayacaktı. Asla eski o olmayacaktı. Artık devrilebilirdi nehirler, düşebilirdi gökyüzü, tozu dumana katabilirdi tayfunlar…

Okumaya devam et “Verum”

Veda

Görkemli akşamkatili yüzü kaybolmaya yüz tuttu. Bu alışılmadık ihtişamlı yabancı savaşçı bedeni tüm kullarında huzursuzluğu artırmıştı. Artık konuşmaya ihtiyaç duyulmayan, kulakların uyuduğu bir karşılaşmadaydı. Eğildi aşağılara doğru ve doğrularak tam tepesine yıldızların, selam verdi tanrıçasına. “Seninle gurur duyuyorum…” Boş ifade dağılırken ufak kırışıklıklar belirdi gözlerinin kenarında. Bakışlar yiterken tebessümü andıran dudaklar titredi, titredi aynı gökyüzündeki lotus yıldızları gibi…

Sesleniş

Glorion ovasından bana doğru geldiğini biliyorum… Kumların ezilirken çıkardığı sesi işitiyorum… Damlaların suskunluk içinde seni takip ettiklerini görüyorum… Rüzgarın aşağılara doğru hücumunu hissediyorum… Teni kurumuş kavaklar güneşten kavruluyor, seni bekliyorlar sıra sıra kanadında bu düzlüğün… Ve çok da uzak olmayan bir gelecekten kaderin sana bakıyor…

Cadı

Tüm bu sessizliğin mimarıydı gece. Bilge baykuşun bilgeliğin ağacında tünediğini görebiliyordum. Ona yaklaştıkça uzaklaşıyordu sanki taşlaşmış bedeni. Ama temizlemem gerek biliyordum. Temizledim acılarımı ve ona doğru odaklandım. Bana baktı baykuşun gözleri, bu görüşmeyi onaylar gibi. Huzur dolu bir sessizlikle uçtu. Ağacın dibine geldim ve avuçlarımı toprağa daldırdım. Tıpkı sahillerdeki sevimli Babil kumları gibi dağılıyordu ellerimde kum. Onu aradım. Doğduğumdan beri bulmam gereken o kitabı. Çünkü oydu benim yargıcım. İşte ellerimde Tutulmayan Sözler Atlası… Yavaş bir çıtırdama ile esnedi bilgeliğin ağacı, gülümsüyordu cadı. Beni izliyordu en başından… Biliyorum, çoktan tanışmıştık. Biliyordum onu unutup hatırladığımı. İşte o an sırt çantamı bıraktım yere ve açtım kitabı…

İlk Efsane

11.10.2505

Kayıp olduğun yerden çıkma vakti. Uyanma vakti bir tanem… 

Kalabalık karaltılar silsilesi bataklığın ardını sarmıştı kendime geldiğimde. Kargalar yükseliyor, hem de binlercesi, bu otlaklar kullanılmıyor besbelli. Sadece hayvan leşleri… Arkamda çöpleri öğütmeye götüren barmaidi fark ettim. Bana dikkatle bakan, aynı kızdı. Kuşların uğultuları sardı bir anda, ne olduğunu anlayamadan olduğum yere çöktüm ve uzaklaşmalarını izledim. O anda onların karga değil kapkara baykuşlar olduğunu anladım. Böyle davranmalarına anlam verememiştim. Bir anda kız dibimde belirdi. 

Okumaya devam et “İlk Efsane”

Sessizlik

2015

0 db olduğunu duymuştum ormanın sesinin. Bir insanın duyabileceği minimum düzey ses bu ormanın sesiymiş. Daha ötesi için düş kulaklığı lazım olmalı. Yoksa sessizliğin ötesi bireyin damarlarında akan nehrin, göğsünde patlayan volkanın gürültüsünden sağır olmasına yol açacaktır.

İşte O An

2015

Gecenin başlangıcını pek severim. Hele birde medeniyetten uzaksak… Orman sanki uykusunda sayıklayan birini anımsatır ve gürültüye başlar o vakit. Rüzgârın uğultusu, dalların ve yaprakların esnemesi, diğer ev sahiplerinin uyanışı, tüm bunlar gecenin habercisi gibi. Aksi takdirde gece gece olmazdı kanımca.

Okumaya devam et “İşte O An”

© U. U.

error: