Karanlıktan Fısıltılar

Umudum uzaklara erişebilmek, amacımı öğrenebilmekti. Kaçtım ve doğduğum yerde denize baktım. Denizin ötesine giderek amacımı anlayabileceğimi biliyordum. Balıkçının sandalını aldım ve ufka doğru gittim. Zamana karşı bağışıklığım vardı sanki. Geceler, gündüzler birbirine karışmıştı. Sakin olan deniz bir çukur oluşturdu. İçine doğru hızla çekildim. Durmaksızın yağmurun yağdığı bir gökyüzünün altında uyandım. Bu karanlık havayı meşaleler aydınlattı. Beni kumdan bir halıdan izledi kaderim. Bilginin kütüphanesine varmıştım sonunda. Aradığım amaç bilmekti. Orada anladım anlam veremediğim hayatımın anlamını. Bulutların arasında, bir sisin içinde değildi artık hayatım. Gören gözlerin kaybolduğu, körlüğün bakışlarının geleceğe dönüştüğü aynama bakıyordum artık. Bilgi benim hazinem olmuştu. Okyanusun kadim kütüphanesi beni kabul etmişti. Orada olmayı hak eden ilk kişiydim.

Bataklık

Ayaklarımın altı su toplamış, muhtemelen de biraz kanlanmıştı. Acısı hala taze, durup dinlenmeliyim. Zemin yumuşacık narin bir halıyı anımsatıyor. Yer yer yosunlu kayalar, aralarında çimenlerin altında kaybolmuş küçük su yolları. Yağmuru böyle taşıyordu toprak. Çantamı açtım, içini kurcalarken ceplerin dibinde –oraya düşmüş olacak- kuru defne yaprağı elime geldi.

Okumaya devam et “Bataklık”

Zirveden Sonra

“Nereye gidiyorsun,” “Bakmam lazım.” “Rye orada göreceklerin belki de senin ölüm döşeğindeki benliğin olacak. Ne bekliyorsun? Gerçeği mi? Sevdiklerin senin başına toplanmış ağlaşsınlar mı istiyorsun? O aynadan içeri girersen dönüşün olmaz. Gel… Gel sana bu dünyayı anlatayım. Gerçek dünyayı…” 

Okumaya devam et “Zirveden Sonra”

Tesadüf ya da Şans

“Bu bilmediğim üç kelimeden ilkiydi sanki, hayır ikincisi o. Niye peki anımsayamıyorum? Bu belki ondan belki de şundan, ne fark eder? Hem kural koyucular, hem de kural uyucular bu kurallara tapar bilirim. Kuralı bilmeden, yaratıcılarını da tanıyamam demek istedim. Artık pek bir manası kalmadı kurallar dışında hepimiz yargılandığımız için…”

Okumaya devam et “Tesadüf ya da Şans”

Dil

Hangi dilde konuşuyordu kaderim? Pek suskundu mazide, şimdiyse sanki benimle alay ediyor. Kullandığı bir çeşit işaret dili ama bu şekilleri sürekli değişen vücudumun kızarık kabartıları anlamsızca benliğime ilerliyor gibi. Sanki beni ele geçirdiğinde zafer kazanacakmış gibi usanmadan varlığını sürdürüyor bu illet! Yalnızım, bu lanet çağda. Tek gerçekliğim benim saygın yaralarım, beni tanıyan anılarım, yol göstericim…

Okumaya devam et “Dil”

Tanışma

“İnsanın üç büyük sorunu vardı. Bunların ilki parayla halledilebilecek sorunlardı. İkincisi sevgiyle dostların ve ailenle halledilebilirdi. Üçüncüsü psikolojik bir tedavi için profesyonel bir yardımla çözülebilirdi. Geri kalanlarla ise insanın ya tek başına ya da tanrısı ile birlikte hesaplaşması gerekiyordu. Tansık karşılaşmalar her hayatta en fazla bir kez olurdu.”

Okumaya devam et “Tanışma”

Mare

Bu karmaşanın içinde hapsoldum, geçip gidemiyorum. Her taraf dikenli çalılar… “Şşş, birisi var burada. Suya bakıyor.” dedi ufaklık. Eğilince tepeden aşağıya, onu görmüştüm. Parmağıyla okşuyordu yansıyan saçlarını, bir şeyler görmüş olacak ki ufaklık korku içinde bana sarıldı. “Cadı, cadı değil mi o? Suda saçları yanıyordu, gözleriyle bana kızgın kızgın baktı. Ne olur gidelim buradan. Korkuyorum.”

Okumaya devam et “Mare”

© U. U.

error: