Son: Benim Yolum

Kovuktan çıktığında aynı manzaraya bakıyordu yine ama sanki daha dingin, daha güzel. Birkaç adım ötesinde, ardında yükselen heybetli gövdeye gözü ilişti. Ve işte orada kemiksi beyazlık tüm bedenini sarmış, artık hiç olmadığı kadar farklı, neredeyse ölü sakinliğinde dimdik karşısında duruyordu. Ağacın ötesinde sivrilmiş çıplak kayalığın ışığı saklayan parıltısı gecenin içinde seçilebiliyordu.

Zirveye doğru ağır adımlarla ilerledi. Eğim arttıkça meka-not bacaklar daha güçlü kırtlamaya başlamış kolluklardan destek almak zorunda kalmıştı. Kaygan kumul yamaçta serin rüzgarlarla tekinsizleşmiş ayak izlerine baktı. Burnunu kırıştırdı, başının arkasına minik bir rüzgârı yakalamak için döndü heyecanla. Öyle bir sessizlikte süzülmüştü ki baykuş, unutulmuş eski bir anı gibi yok olacağını sandı. Glud ağacının kırık dalında bir kol boyu kanadını tararken bakışını fırlatmıştı o da. Tebessüm edip bir zafer işareti verdi gövdeyle bütünleşmiş kuşa. Yamacı aştığı sırada bir sis kümesi ormanın alçak kesimlerinde ilerliyordu. Keskin koku belki de oraya aitti. Bu sevimsiz yanık kokusunu tam adlandıramıyordu. Zirveye uzanan patikaya vardığında hızlandırıcı ünitesini kıyafetinin içine aldı. Çalıların fışkırdığı toprakta belli belirsiz ilerleyen izlere baktı. Zikzak çizerek yürümüş bir önderin peşinden giden aylak bir takipçi kadar tedirgindi. Vadinin alacakaranlığında karşılaştığı bu adam ister istemez kötü anılarını da hatırlatıyordu çünkü.

Okumaya devam et “Son: Benim Yolum”

Avcı

Dalgaların içinde yüzü güneşe dönük halde uzaklaşmaya devam ediyor. Kızıla kaçan bu sarı ışığın altında dalgalar mat bir aynaya dönüşüyor. Gökyüzünün koyu mavisini taklit ediyor deniz. Ve işte tam altında kendimi görebiliyorum.

Okumaya devam et “Avcı”

Neden

“Tufanın parmak ucunda gezindiği bir bahçede büyüyen,                                                                            Binlerce gülün göğe bakan yüzüne düştün.
Göğe bakan yüzlerine düştün güllerin,
Esrik bir ölümle gelen, bu sonsuz aşk ışığı için…” 

’08

Okumaya devam et “Neden”

Teklif

– Zamana ihtiyacım yok. Burada olmak zorundayım. Sen aradığına yaklaşmış olmalısın ama o ben değilim.


– O hazır değil…


– Sarmaşıkların arasından sana bakıyor. Onu görebiliyor musun?


– Onu göremediğimi tekrar söylüyorum Rye. Kendi varlığının olup olmadığına bile emin değilim.


– Kiminle konuşuyorsun Rye?

Okumaya devam et “Teklif”

Ölüm Aryası

“Zihin genişlediğinde ne olur?”
“Ben söyleyeyim?”
“Öldüğünde…”
“Büyürsün. Kaygıların bölünürken ruhun zihnini birleştirir. Kabuslar yok olurken kaybolan kalbin yerini sonsuz batan…”
“Güneş alır.”
“Evet.”
“Güneş!”
“Neden bunu yaptı?”
“Çünkü ölülerin tanrısı yoktur!”
“Sonsuza hapsetmek çözüm müydü?”
“Korumak için…”
“Kaosun karanlığı hiçlikten…”
“Ama genişleyen her şey küçülüp başlangıcına ulaşmaya mahkûm.”
“Onu tanıyor musun?”
“Hayır.”
“Ama sen tanımıyorsan kimse tanımaz…”
“Tek bildiğimiz o bir yabancı. Ezelden gelme değilim. O? Kimse bilmiyor… Sır! Güneş bu kaosta savaşı başlatan ilk oldu… Yolundan gidilir mi bilinmez ama bu ağıt ezelden gelme!”
“O nerede?”
“Bilmiyorum ama, o çok yorgun…”
“Sen Gece’sin, yani karanlık. Onu bir tek sen bulabilirsin.”
“Ölülerin tanrısı yoktur!”
“Hiçbir kutsal varlık buna cesaret dahi edemedi. Deneyen bütün tanrılar onlara katıldı.”
“Bu hüzün bitecek mi?”
“Ufkun ötesinde ne var?”
“Bildiğim tek şey Güneş’in başlattığı bu kadim savaş. Bu düşmanı meçhul ulu kaos daha çok ölüm doğuracak.”

“Ama ya yeni hayatlar?”
“Bilmiyor musunuz? Zaman… Benim en kadim dostum. Ölüyor… O bile… O gittiğinde anlamlar da kaybolacak. Yalnızca o kör edici ışığa bakacaklar. Zihinlerin silinip yok olduğu o sonsuz -zamansız- ufka…”
“Korkuyorum…”


“Ben de… Yaşamın karanlığını kaybetmekten…”

Okumaya devam et “Ölüm Aryası”

Takip

Bunca zamandır aynı manzaraya baktığımı şimdi fark ettim. Çimenler vadiden gelen esintiyle birlikte dalgalanıyor. Gelincik çiçeklerinin arasında yol edinmiş üç serçe kuşu birbirlerini kovalıyor. Yaban arıları seçtikleri çiçekleri birer birer yokluyor. Gün ışığı ufuk çizgisinden nehir boyunca dalgalar halinde yayılıyor. İnce bir sızı olarak başlayan sırtımdaki çantanın ağırlığı omuzlarımdan belime doğru derin bir ağrı olarak iniyor.

Okumaya devam et “Takip”

Yürüyorum

Islık sesi bir yükseliyor, bir alçalıyor. Yürüyorum… Sonunda kaosun gürültüsünden uzakta, sırtımda cesaretimle birlikte oraya varıyorum. Uzakta olamaz artık kovaladığım kâbusum. Katilimin yüzü ceketimdeki aynada belirecek, kin duyacak gerçeklere. Bu yüzden, işte bu yüzden ilk kez gerçekten mecburum. Yürüyorum…

14.01.18

Zamansız

Her şey bu gece gerçekleşecek… Bekle…

Olağandışı bir hareketlilik vardı çivit mavisi gökyüzünde. Bu telaşı evrenin, bana zamanı anlatıyor küçük dostum.  Kum saati misali, tıpkı senin gibi o da ne kadar telaşlı olmalı şimdi. Samanyolunun ışıltıları, keşke onları görebilseydin, ilk kez buraya senin için toplandılar oysa. Bir kez olsun burada olmanı dilerdim. O, malum bitmek tükenmek bilmeyen cesaretinle koşuyor olurdun kalıbımı basarım.

Okumaya devam et “Zamansız”

Lu-enda Ikardun

Kaynağın sesini takip edeceksin. Düşman olacak sana gölgeler. Ve her biri bir başa dönüştüğünde bu silüette senin kaderin sınanacak. En karanlık sırların dökülecek lisanından, özlem dolu anıların kükreyen gövdesinin altında ezilecek. Düşlerinden fırlayacak pençeleri, gerçeğin perdesinden saplayacak sana onları. Sende aradığını bulana kadar durmayacak karanlık. Yanında yalnızca o kaldığında anlayacaksın. Ormanın seni onore etmesi için önce onu hak edeceksin. Sonunda ellerinin arasında tuttuğun artık onun kaderi olacak…

© U. U.

error: