
‘‘Seni bir daha sevmeyecek,’’ diyorum kendi kendime. Ayağımın ucunda fotoğrafı, altın gülümsemesi içimi ısıtıyor. Dalgalanan sarı saçlarına gözlerimi sımsıkı yumuyorum, unuturcasına başımı sallıyorum. Bu en soğuk temmuz ve sensiz geçecek tek doğum günüm. Yumak yumak çamur akan dar sokağın başındayım. Temiz bir gürültüsü var yağmurun. Kafama düşen dal parçası kıpırdıyor, omzumda göz göze geliyorum başını kaldırmış çıyanla, yerimden sıçrıyorum ardından sırt çantamın askılığında gözden kayboluyor. Çantamı yumruklamaya çalışıyorum, yetmiyor onu yere atıp tekmeliyorum ağzımdan küfürler saçarak. Bir kara kedi sokuluyor, sürtünerek bakışlarını dikiyor. Hafif ılık bir esintiyle başımı kaldırıp yokuşun sonuna bakıyorum ve ötesindeki buluta gömülmüş biçimsiz viranelere. Oralarda bir yerde benim dairem. Bir fırtına koptu kopacak, ardımdaki koyuluklar gökyüzünün yarısını geceye çevirmiş. Baştan aşağı kirlenmiş çantamı sırtıma atıp, tırmanıyorum. Ayaklarım çoktan uyuşmuş ama en azından şikâyet etmiyorlar. Böğrümü acıttı bir dirsek. Nefes nefese bir kız çocuğu çözülmüş kırmızı bağcıklarına aldırmadan koşarak yanımdan geçiyor, peşinde kara kedi. Kocaman açtığı sıska bacakları balçığa bata çıka gidedursun annesi onu yakaladığı gibi evin içine çekiyor hücum eden akıntıya aldırmadan ve kapıyı suratıma paralıyor. Pencere pervazına atlıyor kara kedi.
Okumaya devam et “Yeni Oda”