Yeni Oda

‘‘Seni bir daha sevmeyecek,’’ diyorum kendi kendime. Ayağımın ucunda fotoğrafı, altın gülümsemesi içimi ısıtıyor. Dalgalanan sarı saçlarına gözlerimi sımsıkı yumuyorum, unuturcasına başımı sallıyorum. Bu en soğuk temmuz ve sensiz geçecek tek doğum günüm. Yumak yumak çamur akan dar sokağın başındayım. Temiz bir gürültüsü var yağmurun. Kafama düşen dal parçası kıpırdıyor, omzumda göz göze geliyorum başını kaldırmış çıyanla, yerimden sıçrıyorum ardından sırt çantamın askılığında gözden kayboluyor. Çantamı yumruklamaya çalışıyorum, yetmiyor onu yere atıp tekmeliyorum ağzımdan küfürler saçarak. Bir kara kedi sokuluyor, sürtünerek bakışlarını dikiyor. Hafif ılık bir esintiyle başımı kaldırıp yokuşun sonuna bakıyorum ve ötesindeki buluta gömülmüş biçimsiz viranelere. Oralarda bir yerde benim dairem. Bir fırtına koptu kopacak, ardımdaki koyuluklar gökyüzünün yarısını geceye çevirmiş. Baştan aşağı kirlenmiş çantamı sırtıma atıp, tırmanıyorum. Ayaklarım çoktan uyuşmuş ama en azından şikâyet etmiyorlar. Böğrümü acıttı bir dirsek. Nefes nefese bir kız çocuğu çözülmüş kırmızı bağcıklarına aldırmadan koşarak yanımdan geçiyor, peşinde kara kedi. Kocaman açtığı sıska bacakları balçığa bata çıka gidedursun annesi onu yakaladığı gibi evin içine çekiyor hücum eden akıntıya aldırmadan ve kapıyı suratıma paralıyor. Pencere pervazına atlıyor kara kedi.

Okumaya devam et “Yeni Oda”

Bir Son Yalnızlığı

01/2021

Sürümden kovulalı kaç gece oldu bilmiyorum. Kokularını hala alır gibiyim koca ormanda. Gençliğimin kestane ağacı belinden kırılıp yanında biten yeni çamın tepesine yığılmış. Su içmeye iniyorum, mezarının altında ağlayan çaya. Dikenli böğürtlen dalları tenimi gıdıklıyor. Şu karanlık yüzde kimin tam karşımda duran, her an hasmını öldürecekmiş gibi korkunç.

‘‘Dorgoo…’’

Kıpırdayan toprağın homurtusunda telaşa kapıldı ayaklarım. Suya düştüm devrilip.

‘‘İkimiz de kör sayılırız artık eski dostum.’’ dedi yeni sarsıntı.

‘‘Seninkilere ne oldu?’’ Başıma birkaç yaprakla kestane düştü, şimdi de ben homurdandım.

‘‘Bir hastalık türedi toprakta, kötülük kol geziyor Dorgo. Hissedebiliyorum onları, dostlarım uzaklardan bağırıyor. Geliyorlar… Senin için geliyorlar Dorgo… Eskisi kadar güçlü ve çevik olmadığını biliyorlar. En zayıf olanı…’’

‘‘Ben zayıf değilim!’’

‘‘Dorgo! Beni dinle…’’

‘‘Ne? Kim konuşuyor? Dinlemiyorum!’’ Homur…homur…homur…homur…

Okumaya devam et “Bir Son Yalnızlığı”

Gece

Bir örümcek sarkıyor sinekliği yırtılmış pencereden. Bir baston diğerine yaslanmış dinleniyor. Her yer karanlık, geceyi sallıyor beşiğindeki bir bebek gibi sessizlik. Dalgalar dövüyor taşlarla ovulmuş göğsünü sahilin. Bütün Erdemli sanki göç edip gitmiş, caddenin ışıkları neden yanıyor? Uzaklardan yaklaşan her bir umut gürültüyle geçip giden öfkeli bir kamyona dönüşüyor. Yorgunlukla boğuşan minik gece lambası salonun kapısında titreşiyor. Büzülmüş, canı çıkmış soba kara kara düşünüyor. Tam tepesindeki duvarda onlarca siyah beyaz anının arasında konuşmaya çalışan mezuniyet fotoğrafım bana bakıyor ve gittikçe solan bir fidan gibi babaannem eli böğründe bahçeden geçiyor.

Okumaya devam et “Gece”

Daima Yükseğe

‘‘Buyur abi, nasıl yardımcı olayım?’’
‘‘Yastığınız var mı?’’
‘‘Yok maalesef. Pardon sen yalnız mısın abi?’’
‘‘E-evet.’’

Öylece baktı yüzüme ve işte muavin gidiyor, hep aynı -koridorun karanlığında belirsizleşen- şaşkınlık ifadesini de yanında götürüyor. Sırt çantamı dirseğimin altına yuva edeyim. Kendimle baş başayım gecenin içinde. Başımı yanıma çevirsem, ah yine ben (ve otobüsün her karesine sinmiş yanık parfüm kokusu ve toroslara tırmanan bir Sisifos 303’de, temrin ettiği her virajda zangırdayan buharlı camlar ve de sinirli, boş koltuklar)…

Okumaya devam et “Daima Yükseğe”

Melis

Konar ailesinin evini nemli Akdeniz havası sarmıştı. Sıcağın en güzel, yalın haliyle hissedildiği bir yer burası, Erdemli. Defne sabahın ilk ışıklarında gözlerini açtı. Odanın iki yanındaki pencerelerin tüllerinde parıltılar oynuyordu. Sinekliklerin hemen ardındaki bahçeden gelen nefis çiçek kokuları Defne için bir mutluluk kaynağıydı. Ankara’nın o sert kışından sonra, daha bahar ayına alışamadan birden yaz ile karşılaşmak… “Kesinlikle yaz ayı en sevdiğim ay,” diye iç geçirdi Defne. Yer yatağını topladı, ince pikesini, çarşafını ve yastığını güzelce yatağının üzerine yerleştirdi. Daha geçen hafta Ankara’da yeni yaşını kutlamış, şimdi ise on dört yaşının heyecanıyla içi kıpır kıpır oluyordu. Heyecanlıydı çünkü bu sene liseye başlayacaktı. Yeni arkadaşlar, yeni bir okul, taptaze hayaller…

Okumaya devam et “Melis”

© U. U.

error: