2006
RİMUNU`NUN ODASI
…Gözlerini açtı…
(Mavi ve yeşil renklerine bürünmüş kanatları ile çırpındı Rimunu.)
Rimunu: Öf ya !.. Yalnızım!..
(Bibloya.)
Rimunu: Biliyor musun? Bugün güneşle bir oyun oynadım.
Biblo: Yaaa?!
Rimunu: Evet! Bir çeşit saklambaç… Önce o durdu ve saydı, ben saklandım inlere, sonra ben saydım o kaçtı derinlere… Ve biliyorsun, o saatten beri de görünmüyor.
Biblo: O halde ne yapmalı?
Rimunu: Bilmem? Yine de kendim olma duygusunu yitirmediğime seviniyorum.
Biblo: Neden? Neden?
Rimunu: Meraklı biblom benim! Hala uçabiliyorum tabi ki! Sayısız derenin üstünde, tarlaların, otların, çiçeklerin dibinde uçuyorum, siz soğuğun işlediği bardağın buğusuna bakarken… Ayrıca biliyor musun?
Biblo: Neyi? Neyi?
Rimunu: Buğularda kendini göremezsin!.. Değil mi?
Biblo: Bilmem?
Rimunu: Uf! Çok sıkıcısın! Sakin…
(O sırada Rimunu’nun kız arkadaşı Fini odaya girerek lafını kesti.)
… Gözlerini kapattı…
Fini: Ah Rimunu yine mi konuşuyorsun gariplerle? Neden seçemezsin ki gerçekle, hayali?
Rimunu: Bilmem? Belki de aptalım!..
Fini: Çok komiksin biliyor musun? Gariplere acıyorum… Seninle uğraşıyorlar…
(Dedi gülümseyerek Fini ve çıktı.)
Rimunu: En kızdığım lafı da şu garip tanımıdır, güzel Fini`min. Bence görmediği şeyleri algılayamayan, zavallı insanlardan biridir o da!.. Bir gariptir de…
…Gözlerini açtı…
(O da çıktı.)
Biblo: Neden hep bana düşer huzur bekçiliği?
(Rimunu aceleyle sokağa çıkıp, merdivenlerden heyecanla indi ve yürüdü yolda. Issız, sessiz ve sisli sokak, gizlerle dolu biçimde onu bekliyordu…)
SOKAK
Rimunu: Islak ve soğuk bu yerde beni ısıtacak asıl şey neden bir ızgaranın kapağından sızan sıcak hava olmasın?
(Izgaradan sızan sıcak havaya yüzünü yaklaştırarak…)
Rimunu: Oh!.. Kendimi inanılmaz derecede rahat, temiz ve mutlu hissediyorum.
(Yerdeki çakıl taşlarına yönelerek…)
Rimunu: Değil mi?
Çakıl Taşları: Olabilir… Yine de belli tipik özellikleri olan bir askersin. Maskeli baloda canlandırılan, bildiğimiz, o tüm asker tipleri içerisinde en temel, bilinen özellikteki yansımasın.
(Rimunu şaşkın, ama bir o kadar da merakla…)
Rimunu: Peki ne yapmam gerekiyor?
(Çakıl taşları önce birbirlerine bakarak, sonra konuştular…)
Çakıl Taşları: Cevabi biz veremeyiz. Yalnızca sen alabilirsin.
Rimunu: Nasıl? Çakıl Taşları: Doğuya git!
(Ve tüm çakıl taşları sustu. Rimunu da her şeyden habersiz sokaktan aşağı, karanlık içinde yürüdü ve uzaklaştı.)
l. Çakıl Taşı: Hiç gitmeyecek sandım.
2. Çakıl Taşı: Ben inandım.
3. Çakıl Taşı: Ne diye? Keh keh keh!..
2. Çakıl Taşı: Gidecek diye tabi ki taş kafalı!
(2. çakıl taşı, 3. çakıl taşma kafa atıp ve aralarında kavga başlattı.)
l. Çakıl Taşı: Neden hep bize düşer yön bekçiliği?
(Yokuş aşağı uzun bir yol boyunca yürüyen Rimunu, taşra yoluna gelince durdu. Yol kuzey ve güneye ayrılıyordu. Yorgun olduğunu derinde hissediyordu Rimunu. Rengârenk kanatlarını çıkardı ve onları yere attı. Sonra üzerilerine uzandı ve gökyüzüne öyle bakakaldı şaşkınlıkla…)
ÜÇYOL
Rimunu: Nasıl olur? Gök saydam bir ayna olmalıydı. Oysa ne yıldızlar bana bakıyor, ne de hilal beni görüyor. Nerede hepsi? Kara boşluk, beni daha da sıkıyor. Sanki ben, benim içimde hapsolmuş gibiyim.
(Uyuya dalan Rimunu `nün gün aydınlanırken, tam uyanmasına yakin iki cüce yannıa geldi ve bağırıştılar.)
ORMAN
1. Cüce: Merhaba ben Jamin.
2. Cüce: Merhaba ben Jakoste.
1. Cüce: Merhaba ben Jamin.
2. Cüce: Merhaba ben Jakoste.
1. Cüce: Gezginiz biz, yürürüz gizlice!
(Uyuyan Rimunu kalktığında şaşkınlığını gizleyemedi, çünkü o uyandığında başka bir yerdeydi. Büyük bir ormanin içinde, nasil oraya geldiğim kestiremeden, cüceler ani şekilde onu ayağa kaldırdı.)
Rimunu: Aaa!? Ne!? Ne!? Nasıl geldim ki ben buraya? Kanatlarım nerede?
Jakoste: Onlara ihtiyacın olmayacak burada!..
Jamin: Yine de süzülebileceksin dağlardan, kanyonlara!..
Jakoste: Bu arada biz getirdik seni buraya!..
Jamin: Hoplayasın, gidesin diye Shojo`ya!..
(Ardından cüceler zıplaya zıplaya ormanın derinliklerine doğru gittiler, neşeli ve çılgın bağırışlarıyla… O sırada Rimunu`nun yanından uçarak geçen kelebekler ona seslenerek uçtular, Rimunu`da onlara uyarak yürümeye devam etti.)
Rimunu: Siz de kimsiniz?
Kelebekler: Biz sudaki yansımanısszz!
(Korkak ve çekingen bir sesle…}
Rimunu: Haa?
Kelebekler: Tısszz! Buğulu bir aynanın arkasındaydın önceden, derin karanlığın içinde kaybolmuş bir giz… Burası da karanlıkta kendini bulma noktası!.. Hadi güle güle!..
(Dedikten sonra uzaklaştı kelebekler… Rimunu çok şaşkın ve tedirgin biçimde öyle kalakaldı sonra kendi kendine konuşarak cücelerin ardından koştu…)
Rimunu: Nereye gideyim? Suju kim? Bekleyin Jamin!
(O da cücelerin artlarından koştu.)
Ağaçlar: Hey!..
(Aniden gelen seslere korkan Rimunu düştü. Öylece bakınırken de yerdeki yaprağın üstündeki Su damlasını fark etti. Damla gözünü dikmiş öylece bakıyordu Rimunu`ya, Rimunu da ona… Rimunu tam hazırlanırken kalkmaya, Damla konuştu.)
Su Damlası: Şşh…
(Gözlerini sağa sola çevirerek, etrafıyla bakındı ilkin Damla…)
Su Damlası: Burada dikkatli olmalısın. Koşamazsın. Ağaçlar bundan rahatsızlık duyarlar. Sadece zıplayabilirsin.
(Dedi usulca, sonra birden irkildi. Damla aldığı kokuyla şaşırdı ve Rimunu `yu kokladı ardından…)
Su Damlası: Bu koku? Şey kokuşu!..
(Rimunu `nün insan olduğunu anlamıştı Damla.)
Su Damlası: Kimsin sen?
(Üzerindeki kıyafeti silerek ayağa kalkan Rimunu sinirli biçimde konuştu.)
Rimunu: Rimunu. Cüceleri bulmam lazım. Beni buraya onlar getirdi! Doğuya gidecektim. Ama onlar. Suju`yu bulmamı söylediler.
Su Damlası: Dur… Sanırım benden önce gitmen gereken biri vardı…
(Damlacık birazcık düşündükten sonra tekrar konuştu…)
Su Damlası: Akku`ya git hemen. Sonra aldığın öğüdü bana anlat ki sana yardımcı olayım daha sonra.
Rimunu: O da kim? Kime gideceğimi ben bile unuttum artik?! Öff!..
Su Damlası: Merak etme sana çok uzak değil… Güneye doğru biraz gitmen yeterli…
(Rimunu sıkılmış ve isteksizce…)
Rimunu: Neye benziyor?
(O ara Damlacık hemen uyuyor rolü yaptı Rimunu`ya.)
Su Damlası: Zzzzzz…
(Damlacığın uyuduğunu görünce sinirlenen Rimunu, güneye doğru yürümeye koyuldu.)
Rimunu: Öf ya! Ne yapacağım şimdi?..
(Rimunu zıplaya zıplaya ilerlerken bir çatırdama sesi duydu yerde ve oraya baktı hemen. Yerdeki küçük bir tahtayı kırmıştı yanlışlıkla. Tahtanın yanında da ağaca oyulmuş bir yuva vardı. Aceleyle dışarı bir Kurtçuk çıktı ve bağırarak Rimunu`ya konuştu.)
Kurtçuk: Neeea?! Ne olduuu?! Bu gürültüde neaa?!
(Etrafim zor seçen Kurtçuk, boynuna asılı şişe tabanı gibi gözlüğünü takarak merakla Rimunu`ya baktı. Ve yüzünü buruşturarak onu inceledi…)
Kurtçuk: Kimsin sen beaa?!
(Rimunu`nun çekingen ve korkmuş bakışını görünce…)
Kurtçuk: Niye öle bakıyorsun bana!.. Bu bakışları bilirim… Torunlarımda bir halt yiyince böyle bakarlardı!.. Gözlerini yukarı çevirip, öylece bakarlardı!.. Ne yaptın sen!..
(Rimunu isteksizce kırdığı sopayı göstererek yukarı bakmaya devam etti.)
Kurtçuk: Ne yaptın sen salak adam!.. O benim bastonumdu!..
(Ağlamaya başladı Yaşlı Kurtçuk.)
Kurtçuk: Ben neyle yürüyeceğim şimdi?!
Rimunu: İyide sen yürüyemezsin ki. Sen kurtçuksun sadece. Ve… Ve sürünürsün… Hem senin zıplaman gerekmez mi bu ormanda? Neyse! Kafamı karıştırma! Su Damlası beni buraya yolladı. Suju`yu arıyorum. Senden bir öğüt alacağımı söyledi Damla. Ee söyle…
(Daha sonra ağlamayı kesen Kurtçuk konuştu…)
Kurtçuk: Haklısın galiba salak adam!..
(Diyerek hızla Rimunu`nun ayağına süründü ve ısırdı. Acıyla onu attı Rimunu`da ve konuştu.)
Rimunu: Benim bir adım var!.. Rimunu!
(Kurtçuk toparlanarak…)
Kurtçuk: Eyi be!.. Çok konuşmada sadede gel!..
Rimunu: Suju nerede? Öğüt ver.
(Kurtçuk söylene söylene yuvasına girdi…)
Kurtçuk: Öf bea! Öğütçü başı olduk burada da…
(Yuvasından çıktığında elinde bir kâğıt ve kalem vardı. Önce yere oturarak bir şey yazmaya başladı. Rimunu merakla bakmaya çalışınca kızgın biçimde ona baktı, Rimunu`da çaktırmadan havaya bakınca ve kağıdı gizleyerek öyle yazıyı bitirdi.)
Kurtçuk: Al!.
(Rimunu tam uzanırken kâğıdı almak için Kurtçuk geri çekti kâğıdı ve düşünceli bir biçimde sordu.)
Kurtçuk: Ehemm… Buraya neden geldin?
Rimunu: Sorun olmak istemezdim ama ne bileyim ben?
(Kurtçuk biraz daha düşünceli konuşmaya devam etti.)
Kurtçuk: Ehemm… Sorunların önüne duvar örmek gerekir. Dikkat edeceğin durumlar var. Tam olarak ne bildiğinin farkında mısın?
(Gururlu…)
Rimunu: Elbette! Neden olmasın?!
Kurtçuk: Tabiii… Bak salak adam…
Rimunu: Rimunu!..
Kurtçuk: Sus ulan!
(Rimunu tırsarak sustu ve dinledi kurtçuğu…)
Kurtçuk: Belli bir şeyler yaşamışsın evvelden, herkes gibi ama… Bak oğlum hayattan aldığın derin izler birleşerek sende melodi birakir. Yani yaşadığının kanıtı… Yapman gereken buraya neden geldiğim söylemek…
Rimunu: Bilmiyorum. Beni cüceler buraya…
(Yavaş yavaş sinirlenen Kurtçuk kendini tutarak, sararmış iğrenç dişlerini göstererek, koca şişe dibi gözlüklerinden Rimunu`yu süzdü.)
Kurtçuk: Acaba her şeyi unutarak mı yaşıyorsun diye düşünüyorum ama… Nerde o kapasite…
Rimunu: Efendim?
Kurtçuk: Yok birşey!.. Yaşadığın anı karelerde bırakma…
Rimunu: Evet?
(Sinir küpüne dönen Kurtçuk sakinleşerek…)
Kurtçuk: Çikolatalı pudingi tembelce, ağır ağır karıştırırken ne hissediyorsun?
(Rimunu çok şaşkın…)
Rimunu: Öyle yaptığımı nereden biliyorsun?
Kurtçuk: Sen şu ağaçların birinden mi düştün tepeme?.. Kereste gibi adamsın!
(Rimunu dikkatle dinledi. Kurtçuk biraz daha sakinleşerek…)
Kurtçuk: Ayrıca bilmesem burada işim olmaz… Beni hiç tatmin etmedin, değil mi? Dur bakalım…
(Biraz düşünüp tekrar Rimunu`ya dönerek…)
Kurtçuk: Sen ne düşündüğünün farkında mısın merak ediyorum?
(Rimunu tam cevap verirken hemen lafa atılır ve gözlerini büyük büyük açarak Rimunu`ya baktı.)
Kurtçuk: Peki ben ne düşünüyorum?..
(Rimunu`dan cevap gelmeyince, içeri gitti hemen, dönünce de elindeki şişeyi kafasına dikerek…)
Kurtçuk: Tanrı alkol moleküllerini birleştirirken neyi düşünüyorsa bende onu düşünüyorum…
(Ve Rimunu`ya karizmatik bir bakış attı Kurtçuk. Rimunu ise şaşkınken, Kurtçuk yuvasına gidip elinde çekiç ve çivisiyle döndü. Ardından pis pis bakarak Rimunu`nun sözünü keserek konuştu.)
Rimunu: Eee…
Kurtçuk: Sus bakiim!..
(Kurtçuk etrafına garip garip bakarak…}
Kurtçuk: Bu anlattıklarım benim delirme anim mi? Hayır! Senin olabilir mi? Evet!
(Rimunu merakla kâğıdı istemeye kalkmak için kağıdı işaret edip konuşurken…)
Rimunu: Şey…
(Rimunu`ya elindeki kâğıdı vererek, diğer elindeki çekiç ve çivilerle kırık sopayı tamire başladı Kurtçuk.)
Kurtçuk: Hadi git!.. Su Damlasına koş!.. Unutma bir fırça darbesi gibi yaşamalısın!.. Kendin ol!..
Rimunu: Senin ismin ne?
Kurtçuk: Sanane bea!.. Akku!.. Damla söylemedi sanki!..
(Rimunu giderken…)
Kurtçuk: Balık hafızalı… Hıh! Sanki mektup atacak… Neden hep bana düşer öğüt bekçiliği?
(Kâğıdı alan Rimunu zıplaya zıplaya Su Damlası`nın yanına gitti.)
Rimunu: Tamam geldim…
(Dedi usulca Rimunu, Damlacığı uyandırarak.)
Su Damlası: Eee? Anlat bakalım…
Rimunu: Al… Fırça’dan falan da bahsetti. Duymadım sandı ama… Asıl kendi duymuyor.
Su Damlası: Haklısın, moruğun tekidir.
(Rimunu elindeki kâğıdı Damlacığa çevirerek, yazıyı gösterdi.)
Su Damlası: Shojo mu?
Ağaçlar: Shojo mu? Hmm…
(Ağaçlar bir süre homurdanarak düşünmeye başladı.)
Su Damlası: Se-sen Shojo`mu demiştin?
(Dedi kekeleyerek Su Damlası…)
Ağaçlar: Shojo mu? Hmm…
(Ağaçlar tekrar bir süre homurdanarak düşünmeye başladı. Sıkılmış vaziyetteki Rimunu, birazda tedirgin, söylenerek konuştu.)
Rimunu: Suju ya da Shojo! Kim o? Niye ona gitmek zorundayım?
Su Damlası: Yaklaş…
(Rimunu Damlaya sokulup, tam dibine geldi ve fısıldayarak konuşmaya devam etti Su Damlası…)
Su Damlası: Sen bunu bilmiyor musun?
(Şaşkınlıkla çevresine ve içi boş avuçlarına, ellerine bakınır Rimunu ve yine Damlaya sokulur.)
Su Damlası: Peki bunu bilmen gerekmez mi?
(Dedi usulca Damla.)
Su Damlası: Amaçları olan herkes bu yoldan geçer.
(Biraz düşünceli, bakındı etrafına Damla ve devam etti konuşmasına.)
Su Damlası: Aslında sen de amacı olan birisin. Shojo da amacına ulaşmandaki anahtar.
(Damla sessizce kıkırdadı ve gülerek…)
Su Damlası: Shojo ve bir insan…
(Damla insan kelimesini kullandığı gibi ormanda ağaçlar çok yoğun bir uğultu başlattılar.)
Ağaçlar: Hööööö!..
Su Damlası: Lanet olsun! Hemen anladılar! Çabuk koş! Git buradan! Koş!
Rimunu: Ne? Niye? Ne oldu ki? Hem hani zıplayacaktım?
Ağaçlar: Öööööö!..
Su Damlası: Kes sesini de koş! Sen insansın, zıplasan da seni fark edecekler! Bir şey değişmez! Hızlı ol!
Rimunu: Kime koşacağım? Neden? Seni duyamıyorum?
Ağaçlar: Ööööög!..
Su Damlası: Bunlar büyülü sözler! Shojo`nun avcısına haber veriyorlar. Hemen koşmalısın! Önce büyülü fırçayı bul! Sonra o seni bulmadan, sen Shojo`yu bulmalısın. Cücelerin peşinden doğuya koş! Acele et!
(Rimunu koşmaya başladı.)
Rimunu: Peki onu bulunca ne diyeceğim? Nasıl tanıyacağım?!
Ağaçlar: Ziiiiii!..
Su Damlası: Aslan-maymun arası beyaz derili bir yaratık!.. Lütfen dikkatli ol!.. Bu arada benim adim Paşi…
(Başını öne eğen Su Damlacığı korkuyla sonunu bekledi.)
Ağaçlar: Dooooo!
(Ağaçlar Büyülü sözleri söyleyince tüm orman sallandı ve uğultu dinince de gökyüzünden geniş kanatlı bir mahluk indi yere. Etrafındaki ağaçlara baktı ve sordu o korkunç sesiyle…)
Högzido: Nerede o?!
Ağaclar: Doğuda!..
(Duyar duymaz iri toynaklarıyla adımladı yeri Högzido ve Damlacığı da ayaklarının arasına alarak ezdi ve ilerledi. Geyik şeklinde vücutlu, iri kanatlı, insan başlı, elinde de mekanik bir oku bulunan bir avcı yaratıktı bu mahluk…)
Högzido: Buldum sizi…
(Ön ayaklarını hoplatarak şaha kalktı. Sonra öyle bir vurdu ki yere, Shojo hariç herkesin ayakları yerden kesildi.)
SHOJO`NUN SARAYI
(Olanları gördü ve çıldırdı Shojo.)
Shojo: Nedir bu itimatsız öfke! Tiksindirici bir durum daha mı?
(Konsantre olur ve Högzido ile konuşur.)
Shojo: Ne halt yediğini sanıyorsun sen çatalkuyruk?!
Högzido: Kontesim…
Shojo: Evet?!
Högzido: Bir insan…
Shojo: Ne? Nasıl olur? Her neyse bana bulaştırma!
Högzido: Tamam.
(Bağlantı bilince, Högzido gözlerini ileriye dikti, konsantre oldu ve okunu fırlattı.)
ORMAN
Jamin: Ahh!
(Aldığı büyük yaranın yani okun acısını bacağında hisseden Jamin korkudan ne yapacağını bilemedi. Jakoste `de yerden çok zor kalkarak ona yardıma gitti. Bu arada yerden kalkıp toparlanan ve koşmaya devam eden Rimunu olanlara bir şekilde anlam veremiyordu. Bir süre sonra koşarak ilerleyen Rimunu, Jakoste `yi gördü. O sırada Högzido uzaklardan sapladığı okla Jamin`i kendine hızla aldı.)
Rimunu: Jamin! Jamin! Bekleyin beni.
(Jakoste yere kapanmış sonunu beklerken olandan habersiz Rimunu öylece bakakalmıştı Jakoste `ye.)
Jakoste: Ben Jamin`in kuzeni Jakoste. Sakın durma, düz yoldan devam et! Her şey sende saklı… Acele et, beni de alacak!
Rimunu: Niçin?
Jakoste: Zamanı geldi!
(Dedi ağlamaklı Jakoste. Bunun üzerine Rimunu sinirlerine hâkim olamayarak…)
Rimunu: Onun kanatlarını yolacağım! Ve sanrılar görene kadar pataklayacağım onu!
(Ağlamaya başladı Rimunu `da…)
Jakoste: Acele et! Geliyor… İnancın amacın olsun! Shojo`yu bul, o seni bulmadan!
(Rimunu koşarken, bir an için arkasına bakmıştı ama gördüğü o an ömründeki acı dolu sayfalardan daha öfkelendirici daha tiksindiriciydi… Jakoste `nin sırtından giren ok göğüs kafesinden çok sert bir biçimde çıkmıştı. Jakoste `nin acısını dehşet dolu çığlığından ve kayboluşundan anlamıştı Rimunu ve koştu…koştu…koştu… Bütün bunlar doğal bir bencillik için mi, yoksa ne diye düşündü Rimunu koşarken.)
Rimunu: Hayır!
(Bir tepenin eteklerine geldiğini fark etti Rimunu koşarken ve tırmanmaya başladı hemen. Bu sırada arkasına baktı ve ufuktaki toz bulutunu gördü ve daha hızlı çıkmaya çalıştı. Hızına hız katarken Högzido, tepedeki noktacığı fark etti ve büyük kanatlarını açarak ona doğru haince uçtu.)
Högzido: Hazır ol değersiz hayvanım benim…
(Tam zirveye çıkınca Rimunu, aşağıdaki büyük kaleyi gördü.)
Rimunu: Shojo`nun sarayı burada olmalı.
(Yamaçtan hızla inmeye başladı Rimunu kale kapılarına doğru ve tam inip kapıya vurunca, olanca gücüyle bir acı hissetti içinde. Kalbine saplanıp çıkan beyaz renkli şeffaf oku gördü Rimunu ve oracıkta yığıldı yere. Högzido yere inerek kanatlarını gizledi ve ağır adımlarla Rimunu`nun yanına sokuldu.)
Högzido: İhtişamla bezenmiş kanatlarım size bir yerden tanıdık geliyor mu sevgili Horus?! Hahahaha!.. Kara deliğin başka büyük bir boşlukla yitirilişi… Ya da güneşin düşüşü… Evet! Bu daha uygun!.. Hahahaha!.. Karanlıkta kendini bulma noktası olarak bu kapıyı, hep doğuyu gördün!.. Oysa… Burada doğu yok!.. Çünkü burada îlah benim!.. Çok bilinçsizsin… Şu yaptığın adeta, kirlenmiş tozlu toprağın çatlağından gök mavisi engin denizlere ulaşma hayali kadar boş!.. Zamansızlığın ne demek olduğunu biliyorum… O yüzden seni anlayabiliyorum… Dolayısıyla seni hızlı alacağım…
(Dedi tam kulağına sokularak Rimunu `nün. Rimunu ise oku yediği gibi yığılıp kilitlenmişti.)
Högzido: Lakin…
(Havayı koklayıp ve konsantre oldu. Durdu ve…)
Högzido: Burada farklı bir hava var! Sen?! Sen kapıyı mı çaldın mahluk?!
(Rimunu gülümsedi acı içinde, ama yine de kaskatıydı.)
Högzido: Hayır!
(Kale kapıları aralandı ve selam boruları, “İdrah Boruları” çalındı. Kapılar açıldığında Högzido, Shojo `nun kendini hissetti ve anladı başarısızlığını…)
Högzido: Lanet olsun!
(Ve kanatlarını kaybetti ilkin Högzido…)
Högzido: Aah!
(Askerlerden birkaçı Rimunu `nün kalbine saplı oku çıkarmaya geldiklerinde, onları engellemek istedi Högzido ve yıldırım oku attı onlara.)
Högzido: Hedekiyuto!.. Alın size!.. Kimse beni engelleyemez!.. O benim!.. Yalnız benim!.. Benim olmalı!.. Daha üstünüm ondan!.. Neden ayrıcalık tanıyorsunuz ona!.. Kandırıcı ustaları!..
(Rimunu`yu sırtına alıp kaçmak isterken Shojo arkasından seslendi büyük bir garezle…)
Shojo: Bırak onu!
(Ölmüş askerlerine baktı Shojo. Diğerleri ölülerini almaya gelip ve götürdüler. Shojo ile göz göze geldiler, arkasını dönünce Högzido… Ardından şaşkın olan Högzido, Rimunu`yu yere bıraktı.)
Shojo: Okunu çıkar!
(Dedi öfkeyle Shojo ve Högzido biraz bekledikten sonra şeffaf okunu dikkatlice aldı. Rimunu ise ölüm ile hayat arasındaki o son yolda can çekişmekteydi. Shojo okunu alan Högzido`ya görülmemiş bir kinle baktı ve ak eliyle yolladı ölümü…)
Shojo: Hazudna me Yahavu!
(Bu büyü ile Högzido paramparça oldu. Bütün kazandıkları ve kaybettikleri ile birlikte yok oldu. Etraf bembeyaz ışık kümesinin içinde kalmıştı… Rimunu gözlerini açtığında bulutlardan daha yumuşak ve daha beyaz bir yatakta olduğunu fark etti. Acısı dinmiş, tüm yaraları iyileşmişti. Tam ayağa kalkarken Rimunu o beyaz Shojo`yu karşısında gördü.)
Shojo: Küçük insancığım benim!..
(Shojo, Rimunu `ya yaklaştı iri vücuduyla. Rimunu tedirgin vaziyette, ama dikkatle baktı o garip şekline, gözlerine, ağzına, tüylerine ve derisine. Shojo`nun derin nefesini artik hissedebiliyordu. Shojo `nün keskin bakışları arasında, büyük odadaki kılıçları görebiliyordu. Shojo`nun her yerini kapatan garip gri bir pelerini vardı.)
Shojo: Kalk!
(Büyüsüyle Rimunu`yu ayağa kaldırdı.)
Shojo: Gel!
(Dedi bağırarak ve onu izlemesini sağladı.)
Rimunu: Nereye gidiyoruz!?
(Sürekli açılan kapılar ardından yürüyen Shojo ve Rimunu çok karanlık bir odaya girmişlerdi. Shojo Rimunu`ya yaptığı büyüsünü çözüp. Mavi Ud Büyüsü île odadaki geçit kapısı meşalelerini bir bir yakmaya başladı. Birincisi, ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsünü de yakınca oradan aldığı enerjiyle kapı açıldı ve Shojo içine girdi. Bunu gören Rimunu tedirgin ama tereddütsüz içine girdi kapının.)
Rimunu: Aaaaaah!
(Büyük, karanlık bir uçurumdan düştüğünü hissediyordu Rimunu. Önce uzayda, boşluğun içinde bir mahzene düştü, içeri girdi kapıdan merakla. Anladı la bu büyülü fırçanın yeriydi. Karanlık yolda ilerlerken aydınlanan bir odaya girdi Rimunu. Ve karşısındaki uzun bir masa dikkatini çekti. Heyecanla ona yaklaştı ve temiz yüreği sayesinde, büyülü fırça oracıkta görünür hale geldi. Rimunu`da onu eline aldı. Birden görünmez oldu fırça, Rimunu onu eline aldığı gibi. O sırada da yer yarıldı ve yine düşmeye başladı Rimunu. Çığlıkları boşuna, aniden bir zemine çakıldı. Kalktığında büyük, yuvarlak bir kaya parçasının üzerinde olduğunu fark etti. Yuvarlak bu düzlemde garip bir simge gözüne çarpıyordu Rimunu`nun. Yuvarlak taşın etrafını çevreleyen, çember şeklinde bir düzlem daha vardı ama bu ikisinin arasında köprü yoktu. Ve iki taş arasındaki uçurumun dibinde kızgın lavlar köpürüyordu. Sıcaklığını yeni yeni hisseden Rimunu…)
ÇEMBER KAYA
Rimunu: Artık kendimi ne rahat ne temiz ve ne de mutlu hissediyorum.
(Rimunu çember şeklindeki taşın etrafına dolaşan garip yaratıkları fark etti. Gülüşen, kıkırdayan, bağıran, zıplayan ve dikkatle ona bakan…)
Rimunu: Şimdi anladım.
(Rimunu düzlemi incelerken, Shojo gökden şiddetle yere indi. Bir eli ve dizi yerde, keskin gözleriyle Rimunu `ya baktı ve…)
Shojo: Hazır olan sendin. Bunu söyledin ve sıra bende şimdi.
(Dedi Shojo, ardından ayağa kalktı.)
Shojo: Amacına atacağın son adımındaki basamak benim. Beni de geçmen gerekiyor artik. Asla dengim olamayacağın ve öncekilerin aksine zavallı Högzido`ya hiçbir parçanı kaptırmamış olman ve buraya kadar gelebilmen dolayısıyla sana üç seçenek sunuyorum, intikam, aşk, kudret! Bu güçlerden birisini seç ve ben sana, ruhuna aşılayayım, küçük insancığım benim.
(Etraftaki yaratıklar merakla, olan bitene bakarken Rimunu bir şeyi anımsadı ve büyülü fırça yine görünür hale geldi elinde.)
Rimunu: Evet… Benimde sana bir önerim var aslında…
(Dedi ve gülümsedi.)
Rimunu: O üç seçeneği beyaz götüne sok, sonra da ben o götüne tekmeyi basayım.
(Dedi Rimunu ve gülümsedi yine. Shojo çok şaşırmıştı.)
Rimunu: Nasıl? Ha? Benim inancım amacımdır. Senin inançlarına hizmet etmem ben, seni şebek-kedi kırması dangalak!
(Dediği anda fırçayı bir kez salladı havada ve fırça yok oldu. Rimunu`nun hissettiği oldu ve mavi, yeşil kanatları ona geri döndü ardından diğerleri. Shojo bunca laflarına hiddetle ölüm büyüsü yaptı Rimunu’ya.)
Shojo: Seni lanet! Agaraban me Yahavu!
(Büyüden ustalıkla sıyrılan Rimunu yukarılara uçtu. içinde hissettiği, Högzido`dan ona geçen ve kendinde harmanlanan güçlerini kullandı. Önce yıldırım büyüsü yaptı ağzını bile kıpırdatmadan.)
Shojo: Nasıl olur?!
(Ardı ardına yara alan Shojo, Rimunu`ya inmesin! söyledi.)
Shojo: İn aşağı insan! Yoksa ben seni indireceğim!
(Cevap alamayan Shojo sürekli büyüler yapti, intikam büyüsü.)
Shojo: Daviz me Yahavu!
(Son olarak kudret büyüsü yapti.)
Shojo: Avigihen mane Zaag!
(Hepsinden sıyrılan Rimunu yere indi ve dur işareti yaparak Shojo`yla konuşmaya başladı.)
Rimunu: Peki hiç düşündün mü acaba senin yolun benden geçiyor mu diye?
Shojo: Ne?
Rimunu: Hikâye içerisinde hikâye olmak…
(Ve gülümsedi Rimunu…)
Rimunu: Tabi…
Shojo: Yeter!
(Yok olum büyüsü yaptı Shojo…)
Shojo: Azugra dela Mardan ji Egmi!
Rimunu: Begaut!
(Büyüsü ile savurma yaptı Rimunu Shojo`nun büyüsüne karşı ve Shojo`yu kilitledi. Kilitlenen Shojo zorlukla konuşabiliyordu…)
Shojo: Ne haltsın bilmiyorum, ama… Nasıl bir gaza geliştir bu, ama…
(Shojo kilidi açtı.)
Shojo: Diğerlerinden olmadığın kesin. Her an senin gibileri gelirdi buraya, ama…
Rimunu: Senin de öncekilerden olmadığın muhakkak! Ben de her gün senin gibi kişiler görmüşümdür. Benle kesişir yaşamları, ama boş oldukları için mi yoksa nedir bilmem, gider hepsi. Zamanı geldi Shojo, yaklaş, buradan çıkma vaktidir!
Shojo: Anlaşılan birbirinden bağımsız günlere özendin! Hahahaha!..
(Dedi Shojo ve Rimunu`yla beraberce çember taşlarına uçtular. Sonra Rimunu…)
Rimunu: Gözlerini kapat, hafifle, kafandaki her şeyi boşalt ve ağzını olabildiğince açarak çığlık at. Ben böyle çıkarım hikâyelerden…
Shojo: Öyle olsun! Hazırım!..
Rimunu: Shojo çok merak ediyorum. Högzido`yu nasıl bu kadar kolay harcadın? Sırf benim için…
Shojo: Unutma misafirler kutsaldır… Aslında Högzido`yu severdim. Ömrünü kartpostallar yığınını bir matkap gibi delerek ilerlemekle harcadı ve kar taneleri gibi dağıttı etrafına. Onu gerçekten görebilen de bir tek bendim yine de. Neden mi? Çünkü ona bende inanıyordum. Oysa o, arkasından hatalarını düzeltici biri gereken düşüncesiz yaratık bana kazık attı!.. Sen ise bunu bana fark ettirdin…
Rimunu: Peki eğer ben sana ulaşamasaydım sen ne yapacaktın, amacın neydi?
Shojo: Dünya, yaşam bir girdap aslında, bizi yakalayıp götürür. Sonra bizi bir yerlere fırlatıp, yine bizden aldıklarım geri dönüşüm gibi yüzümüze tükürür. Sanırım sen gelmeseydin, bende tükürdüğümü yalayacaktım Rimunu.
(İkisi de güldü.)
Shojo: Hahahaha!
Rimunu: Hahahaha!
(Ardından hafifleşip bu hikâyeden çıktılar. Rimunu kendi odasında uyandı. Biblosu başında ona bakar vaziyette, ama konuşmaz durumda. Shojo ise başka bir hikâyede…)
… Gözlerini kapattı…
RİMUNU`NUN ODASI
(Fini Rimunu `nün odasına girdi.)
Fini: Aferin! Ne oldu?
(Rimunu kendini kasti sonra patladı…)
Rimunu: Hahahaha!..