Bataklık

Ayaklarımın altı su toplamış, muhtemelen de biraz kanlanmıştı. Acısı hala taze, durup dinlenmeliyim. Zemin yumuşacık narin bir halıyı anımsatıyor. Yer yer yosunlu kayalar, aralarında çimenlerin altında kaybolmuş küçük su yolları. Yağmuru böyle taşıyordu toprak. Çantamı açtım, içini kurcalarken ceplerin dibinde –oraya düşmüş olacak- kuru defne yaprağı elime geldi.

Okumaya devam et “Bataklık”

Zirveden Sonra

“Nereye gidiyorsun,” “Bakmam lazım.” “Rye orada göreceklerin belki de senin ölüm döşeğindeki benliğin olacak. Ne bekliyorsun? Gerçeği mi? Sevdiklerin senin başına toplanmış ağlaşsınlar mı istiyorsun? O aynadan içeri girersen dönüşün olmaz. Gel… Gel sana bu dünyayı anlatayım. Gerçek dünyayı…” 

Okumaya devam et “Zirveden Sonra”

Melis

Konar ailesinin evini nemli Akdeniz havası sarmıştı. Sıcağın en güzel, yalın haliyle hissedildiği bir yer burası, Erdemli. Defne sabahın ilk ışıklarında gözlerini açtı. Odanın iki yanındaki pencerelerin tüllerinde parıltılar oynuyordu. Sinekliklerin hemen ardındaki bahçeden gelen nefis çiçek kokuları Defne için bir mutluluk kaynağıydı. Ankara’nın o sert kışından sonra, daha bahar ayına alışamadan birden yaz ile karşılaşmak… “Kesinlikle yaz ayı en sevdiğim ay,” diye iç geçirdi Defne. Yer yatağını topladı, ince pikesini, çarşafını ve yastığını güzelce yatağının üzerine yerleştirdi. Daha geçen hafta Ankara’da yeni yaşını kutlamış, şimdi ise on dört yaşının heyecanıyla içi kıpır kıpır oluyordu. Heyecanlıydı çünkü bu sene liseye başlayacaktı. Yeni arkadaşlar, yeni bir okul, taptaze hayaller…

Okumaya devam et “Melis”

Cennetteki Sevgilim

2008

Tanrıdan dilerim,

Açılmayan gözlerle yatasın ebediyen,

Solgun örtülü hayaletler yanından geçerken…

Yalancı ışığıyla yanan ateş, gizemli ayın altında

Sana uyandım, açılan penceremde, görünen korkunç gecede.

Ve serseri yellerin ağaç tepelerinden gülerek atlamasıyla irkilip doğruldum.

Açık yüreğinin verdiği bana, olmayan perdesiyle, asil gözünün yanında sana ulaşmaya koyuldum.

Okumaya devam et “Cennetteki Sevgilim”

Luna

01/2011

Üzerimde eflatun yıllar, altımda gelecekten fısıltılar,

Haliyle eskimiş paltom, delik ceplerim, içinde üşüyen ellerim.

Ben ki, özgür, başıboş yürürken böyle,

Sorma bana! Neler geçmedi içimden, neler!

Rehberim sedeften ki adı Luna, çoraplarımın her birinde

Koca bir delik. Geçmişin altında gezerek,

Dizeler karalıyordum, sayıp heceleri tek tek.

Ben kırların Parmak Çocuğu, düşler içinde…

Okumaya devam et “Luna”

Tesadüf ya da Şans

“Bu bilmediğim üç kelimeden ilkiydi sanki, hayır ikincisi o. Niye peki anımsayamıyorum? Bu belki ondan belki de şundan, ne fark eder? Hem kural koyucular, hem de kural uyucular bu kurallara tapar bilirim. Kuralı bilmeden, yaratıcılarını da tanıyamam demek istedim. Artık pek bir manası kalmadı kurallar dışında hepimiz yargılandığımız için…”

Okumaya devam et “Tesadüf ya da Şans”

© U. U.

error: