Son: Benim Yolum

Kovuktan çıktığında aynı manzaraya bakıyordu yine ama sanki daha dingin, daha güzel. Birkaç adım ötesinde, ardında yükselen heybetli gövdeye gözü ilişti. Ve işte orada kemiksi beyazlık tüm bedenini sarmış, artık hiç olmadığı kadar farklı, neredeyse ölü sakinliğinde dimdik karşısında duruyordu. Ağacın ötesinde sivrilmiş çıplak kayalığın ışığı saklayan parıltısı gecenin içinde seçilebiliyordu.

Zirveye doğru ağır adımlarla ilerledi. Eğim arttıkça meka-not bacaklar daha güçlü kırtlamaya başlamış kolluklardan destek almak zorunda kalmıştı. Kaygan kumul yamaçta serin rüzgarlarla tekinsizleşmiş ayak izlerine baktı. Burnunu kırıştırdı, başının arkasına minik bir rüzgârı yakalamak için döndü heyecanla. Öyle bir sessizlikte süzülmüştü ki baykuş, unutulmuş eski bir anı gibi yok olacağını sandı. Glud ağacının kırık dalında bir kol boyu kanadını tararken bakışını fırlatmıştı o da. Tebessüm edip bir zafer işareti verdi gövdeyle bütünleşmiş kuşa. Yamacı aştığı sırada bir sis kümesi ormanın alçak kesimlerinde ilerliyordu. Keskin koku belki de oraya aitti. Bu sevimsiz yanık kokusunu tam adlandıramıyordu. Zirveye uzanan patikaya vardığında hızlandırıcı ünitesini kıyafetinin içine aldı. Çalıların fışkırdığı toprakta belli belirsiz ilerleyen izlere baktı. Zikzak çizerek yürümüş bir önderin peşinden giden aylak bir takipçi kadar tedirgindi. Vadinin alacakaranlığında karşılaştığı bu adam ister istemez kötü anılarını da hatırlatıyordu çünkü.

Okumaya devam et “Son: Benim Yolum”

Başlangıç: His

"Yeryüzüne fırlatılmış her öksüz uğrunda bir ömür harcamaya hazır kendisini beklediğine inandığı kutlu bir yol için yanıp tutuşur. Ancak ve ancak nihai sonda bir fikir, bir amaç veyahut bir can tarafından karşılanacağı ideali yolculuğu gerçek kılar ve sonunda yolcu yaratılmış tüm gözlerde ve sayısız ufuklarda kabul görür, çünkü gerçek kutsaldır. Çek kılıcını o halde cesur savaşçı. İçine gir mağlubiyet damarlarının. Adım adım yüksel bilgeliğin merdivenlerinden. Kucakla engin karanlığı. Ve korkma! Ölüm bile senin dostundur..."
Okumaya devam et “Başlangıç: His”

Daima Yükseğe

‘‘Buyur abi, nasıl yardımcı olayım?’’
‘‘Yastığınız var mı?’’
‘‘Yok maalesef. Pardon sen yalnız mısın abi?’’
‘‘E-evet.’’

Öylece baktı yüzüme ve işte muavin gidiyor, hep aynı -koridorun karanlığında belirsizleşen- şaşkınlık ifadesini de yanında götürüyor. Sırt çantamı dirseğimin altına yuva edeyim. Kendimle baş başayım gecenin içinde. Başımı yanıma çevirsem, ah yine ben (ve otobüsün her karesine sinmiş yanık parfüm kokusu ve toroslara tırmanan bir Sisifos 303’de, temrin ettiği her virajda zangırdayan buharlı camlar ve de sinirli, boş koltuklar)…

Okumaya devam et “Daima Yükseğe”

(oh my) Eve

Yarım porsiyon yedin, felç olup saniyeler içinde ölmeliydin. Ama buradasın. Düşündün, soluna baktın ama sağına değil ve atladın. Düşmanın oradaydı. Ölmen gerekirdi ama ölmedin. Tek başına üç baygın adamı fırtınadan korudun. Donman gerekirdi, hatta oksijensizlikten kendinden geçmeliydin ama olmadı. Dirim kafesine atıldın, o darbelerden sonra boynun kırılmalıydı ama rakibin ne kadar güçlü ve iri olsa da sen bir şekilde sağ çıktın, hem de gülerek.

Okumaya devam et “(oh my) Eve”

Nehir

Her seferinde birkaç kilometre daha yaklaşan en az on iki tane şimşek patlaması saymıştı. Yağmur da bir anda bastırdı. Bütün bu gürültüyü içinde de hissediyordu. Gece ormanı yutacak gibi ürkütücüydü ve güzel sayılabilirdi. Bir kulağı alabildiğine alacalı, orta boy davet çadırının dibinde beklerken, hemen ardında yağmurun akşam parıltılarını izliyordu.

Okumaya devam et “Nehir”

Bitmeyen Hikâye III – Hiçlik

06/2007

Ormanda Bir Yer

(Ormanda bir yer, aslında taş yolun bitimi ve uzun oklava şeklindeki balık pulları gibi kabukları olan ağaçlardan bir orman. Taş yol ve patika yolun birleşimi olan bir orman yolundayız. Gözlerimizi kapatalım… Aslında başta kapatmamız gerekiyordu… Şaşırtmaca yaptım bir çeşit, aynen şimdi kullandığım gibi bir devrik cümle ya da ruhi bir beyit… Aksa kuşlarının ötüşleri çınlamakta şu an bu ormanda, ne kadar huzur verici ve ne kadar gülümsetici. Ortalıkta ne maymunlar, ne de yırtıcı bir aslan bulunmakta… Ve sükûnet yavaştan bozulmakta…)

Okumaya devam et “Bitmeyen Hikâye III – Hiçlik”

Bitmeyen Hikâye I – Başlangıç

2006

RİMUNU`NUN ODASI

…Gözlerini açtı…

(Mavi ve yeşil renklerine bürünmüş kanatları ile çırpındı Rimunu.)

Rimunu: Öf ya !.. Yalnızım!..

(Bibloya.)

Rimunu: Biliyor musun? Bugün güneşle bir oyun oynadım.

Biblo: Yaaa?!

Rimunu: Evet! Bir çeşit saklambaç… Önce o durdu ve saydı, ben saklandım inlere, sonra ben saydım o kaçtı derinlere… Ve biliyorsun, o saatten beri de görünmüyor.

Biblo: O halde ne yapmalı?

Rimunu: Bilmem? Yine de kendim olma duygusunu yitirmediğime seviniyorum.

Biblo: Neden? Neden?

Rimunu: Meraklı biblom benim! Hala uçabiliyorum tabi ki! Sayısız derenin üstünde, tarlaların, otların, çiçeklerin dibinde uçuyorum, siz soğuğun işlediği bardağın buğusuna bakarken… Ayrıca biliyor musun?

Biblo: Neyi? Neyi?

Rimunu: Buğularda kendini göremezsin!.. Değil mi?

Biblo: Bilmem?

Rimunu: Uf! Çok sıkıcısın! Sakin…

(O sırada Rimunu’nun kız arkadaşı Fini odaya girerek lafını kesti.)

Okumaya devam et “Bitmeyen Hikâye I – Başlangıç”

Avcı

Dalgaların içinde yüzü güneşe dönük halde uzaklaşmaya devam ediyor. Kızıla kaçan bu sarı ışığın altında dalgalar mat bir aynaya dönüşüyor. Gökyüzünün koyu mavisini taklit ediyor deniz. Ve işte tam altında kendimi görebiliyorum.

Okumaya devam et “Avcı”

© U. U.

error: