Arayış

Yağmurda parlayan caddeye binaların ışıkları yansıyor, yolu süpüren belediye kamyonu, müşteri taşıyan taksiler, arada bir bangır bangır müzik çalarak geçip giden arabalar cafcaflı ışıklarıyla geceyi süslüyordu. Anlayacağınız gündüzü yüzüne bakılmayacak denli baş çevrilen bu güzele hayran olmak için geceden bir makyaj yetiyordu.

Adamın karnı çok acıkmıştı. Polis otosundan çıktı. Kuytuda kıvrılmış sokak köpeği medetle ona baktı. Yanaştığı kaldırımın kıyısında kokoreççi vardı. Bir gece güvesinin sürekli vitrin camına tosladığı dükkândan başını uzattı, yarısı küfür dolu bakışlarla parmaklarını şıklattı.

“Evlendi evleneli bizden daha bekâr oldu bu Osman. Nerede senin pranga? Adam bir takıyor, bir takmıyor, gacılar şüpheleniyor. Fazla oynama kaybedersin alimallah. Şimdiden alışma kahvehanelere, yenge kulağını koparıverir anladın mı?”

“Yok yav, bir şey olmaz.”

Eliyle bıyığını taradı. Üniformasını ve kemerini düzeltti. Şişkin göbeğini içine çekti. Ocağı silen kadına, “İki yarım,” diye işaret etti, “iki de ayran.” Dükkânda battaniyesinde büzülmüş evsiz bir zavallı ve birkaç akşamcı tayfa gençten başka kimse yoktu. Onlar da kızarmış gözlerle kalan lokmalarını götürüyordu. Bu müşteriler gidince sokağın son lambaları da sönecekti. Kadın paketi uzattı, parayı aldı. Adam poşet elinde aracına yöneldi. Kaldırımda daha iki adım atmadan brandadan ensesine inmiş, ilik donduran suyla ürperdi. Homurdanarak kapıyı açmaya çalışırken, bir omuz, savruldu ileriye doğru. Küçük bir çocuk elindeki poşeti kapıp kaçmıştı. Yere düşüp patlayan ayranlarsa adamın şaşkınlığında ıslak kaldırıma akıyordu. “N’oldu?” dercesine arabadaki vardiya arkadaşına baktı, o da ona. Adam karanlıkta gözden yitmek üzere olan silüeti kovalamaya başladı. “Dur, polis!” Öfkeden ne diyeceğini bilemiyor, nefesini kontrol edemiyordu. Uykuya dalmış dükkânların soluk tabelalarında kaldırım taşları bubi tuzağı görevini görüyor, ayağını kaydırıyor, kimi zamansa bastığı herhangi bir taşın altından su fışkırıyordu. Sonunda, ana caddeden ara sokağa saparken dükkânların birinden yansıyan floresan ışığında, kaçanın sekiz dokuz yaşlarında bir kız olduğunu anladı. “Esra!”

“Osmaaan.” Osman, diyen karısına gülüyordu. Bir pazar tatilinde, Esra’yla takma bıyıklarla, babayı oynuyorlardı. Onunla gurur duyuyordu. Daha beşinde bıyık burma şampiyonu olmuştu.

Adamın soluğu kesildi, gözleri büyüdü, yüreği sıkıştı. Siyah saçları, masum yüzü, buzlu bakışları… Bu o muydu, seneler evvel ellerinden kayıp gitmiş evladı? Kız durmaksızın koştu, adam kovaladı. Kelimeler boğazında düğümlendi, nefes bulup da ulaşmayı umdu.

“Esra’m nerede? Nerede Osman! Okuldan alasın diye kim bilir kaç saat bekledi? Neler hissetti işgüzar babası gelmediğinde? Ufacık çocuk senin kumar zevkine kurban oldu. Nereye gidersen git, adam değilsin Osman!”

Kız köşeyi döndü, peşinden de o. Ardından bir sokağa daha saptı ve bir tanesine daha. Başı dönüyor fakat peşini bırakamıyordu. Kız öyle hızlı koşuyordu ki, köşeleri sayamaz oldu adam. Gözden ırak yığılmış molozların üstünden atladı, o da takip etti. Duvarların kesiştiği daracık bir aralıktan kaydı gitti, adamsa sıkıştı ve ardında ceketi, sürünerek güç bela geçti. Nihayetinde iki çıkmaz sokağın arasında kısılmıştı. Kızsa belki de dik bir duvarı tırmanıp çoktan sırra kadem basmıştı. Hıçkırarak yere kapaklandı. “Gitme, geri gel, n’olur!”

Kızları kaybolduktan sonra karısı adamın aldığı nefesi bile sayar olmuştu. Yürümüyordu umutlar. İşte bu yüzden o gece, hayatın önünden, “Baba,” diye seslendiğine yemin edebilirdi. Telefon çeken bir nokta aranırken başını yukarılara çevirdi, gökyüzü daracıktı. Sanki yıllardır oraya bakıyordu. Çatıların birinden onu izlediğini umduğu yalnızlık ıstırap dolu bir sessizlik içinde gelip göğsüne yerleşti. Bu hep böyle değil miydi? Geriye baktığında gördüğü tek şey yine aynı ıssızlık olmayacak mıydı? Aynı terk edilmişlik, aynı hissizlik… Bunca sene neyi değiştirebilmişti? Kendi fanusundan öteye gitmek için var mıydı gücü? Satmadığı ne kalmıştı? Eli ön cebinde, olmayan yüzüğünü yokladı ve ilk kez o gün metruk binaların karanlık haykırışlarında İstanbul’u tanıdı.

© U. U.

error: