Tüm bu sessizliğin mimarıydı gece. Bilge baykuşun bilgeliğin ağacında tünediğini görebiliyordum. Ona yaklaştıkça uzaklaşıyordu sanki taşlaşmış bedeni. Ama temizlemem gerek biliyordum. Temizledim acılarımı ve ona doğru odaklandım. Bana baktı baykuşun gözleri, bu görüşmeyi onaylar gibi. Huzur dolu bir sessizlikle uçtu. Ağacın dibine geldim ve avuçlarımı toprağa daldırdım. Tıpkı sahillerdeki sevimli Babil kumları gibi dağılıyordu ellerimde kum. Onu aradım. Doğduğumdan beri bulmam gereken o kitabı. Çünkü oydu benim yargıcım. İşte ellerimde Tutulmayan Sözler Atlası… Yavaş bir çıtırdama ile esnedi bilgeliğin ağacı, gülümsüyordu cadı. Beni izliyordu en başından… Biliyorum, çoktan tanışmıştık. Biliyordum onu unutup hatırladığımı. İşte o an sırt çantamı bıraktım yere ve açtım kitabı…