11.10.2505
Kayıp olduğun yerden çıkma vakti. Uyanma vakti bir tanem…
Kalabalık karaltılar silsilesi bataklığın ardını sarmıştı kendime geldiğimde. Kargalar yükseliyor, hem de binlercesi, bu otlaklar kullanılmıyor besbelli. Sadece hayvan leşleri… Arkamda çöpleri öğütmeye götüren barmaidi fark ettim. Bana dikkatle bakan, aynı kızdı. Kuşların uğultuları sardı bir anda, ne olduğunu anlayamadan olduğum yere çöktüm ve uzaklaşmalarını izledim. O anda onların karga değil kapkara baykuşlar olduğunu anladım. Böyle davranmalarına anlam verememiştim. Bir anda kız dibimde belirdi.
– Gece yargıçları… Yas tutuyorlar… Bu ağıtların ezel de iki sevgiliyi anlattığı söylenir. Tanrılar tarafından sürgün edilen iki aşığı… Lia ile Kai’yi… Tanrıları kızdıracak kadar birbirlerini sevmeleri, onları o kadar çok kızdırmış olacak ki aşklarına hayranlıklarından dolayı, tanrıların ibadetlerini kesen insanlara ceza vermek yerine bu iki sevgiliyi lanetlemelerine neden olmuş. Birisi dünyalar güzeli olmakla diğeri yüzüne bakılmayacak kadar çirkin olmakla lanetlenmiş… Lia artık bu güzellikten dolayı asla huzur bulamayacak biri olup çıkmış. Herkes onun peşinde deli divane ona sahip olmak için birbirlerini katlediyorlarmış. Kai’de aynı huzursuzluğu utancıyla yaşamak zorunda kalmış. Onu görenler bir daha yüzüne bakamadan oradan kaçıyorlar, onu avlamak için sürekli olarak peşine katiller takıyorlarmış. Koca bir dünya bu ya bir gün Lia ile Kai karşılaşmışlar, zaman yavaşlamış, pür dikkat kesilmiş göktekiler. Ama bu iki zavallı birbirlerini tanıyamayacak kadar kör kalmışlar dünyada. Birbirlerini tanıyamamış, yürüyüp gitmişler. Tanrıların bu kusursuz öfkesi iki zavallı ruhu kıyamete kadar yalnız kalmakla ve birbirlerini unutmakla lanetlemiş. Ne birbirlerinin gerçek yüzlerini, ne kalplerinin aynasını ne de bir daha Tanrıları bulamamış bu zavallılar… Bir gün Güneş dayanamamış ve onlara yardım etmek istemiş. Sırf bu yüzden ağaçların tanrısı Noua’nın asi kızı Güneş’i sonsuza dek merhametinden mahrum kıldığı anlatılır. Bir gün gelmiş, Güneş üvey kızı Luna’ya bir görev vermiş. Bu görevde Ay yeryüzüne dosdoğru baktığı gecelerde ormanda toplanmış glud baykuşlarına acıklı bir ninni fısıldarmış. Baykuşlar o kadar hüzünlenir ki, defalarca bu şarkıyı tekrarlarlar, sabaha kadar ormanda inlerlermiş. Anlatıya göre Güneş’e yalvaran bu iki lanetli aşıklardan Lia ormana, Kai glud baykuşlarına dönüşmüş ve her ay bu iki eski aşık birbirlerini hatırlasınlar diye Ay onlara fısıldamış… Ormanın karanlık olmasının glud ağacıyla bir ilgisi olduğunu çok azımız bilir. Glud ağacı yeryüzündeki en yaşlı ağaçtır ve içindeki kovuğun dünyaların altına indiği söylenir. Ama kimse bu ağacı ormanda bulacak kadar yaşayamamıştır. Çünkü bu ağaç iki sevgilinin devasa ormanda birbirlerini hatırladıkları tek ağaçtır. Glud ağacının bir diğer adı ise Bilgeliğin Ağacı’dır. Dünyaaltı lügatında bu ağaç için “Zamansız aşkların buluştuğu ve yükselen ruhun doğduğu merkezdir” diye geçer. Kuşların hikayesi bu kadar… O yüzden mümkün olduğunca ne bu baykuşları gördüğün yakalardan ne de ormanın arka yolundaki karanlık bölgelerden geçme, eğer kaybolmak istemiyorsan! Çünkü eğer kaybolursan seni bulmaya kimse gelmeyecek… Son tırmanıcılar da birkaç gün içinde buradan ayrılacak… Sen ne yapacaksın? Zirvede yaşamayı planlamıyorsun umarım? Orada bir hafta bile hayatta kalamazsın. Erzaksız, hazırlıksız, amatör birine benziyorsun. Bilekliklerin ikinci el, mekanik kollukların da yok. Pek zeki biri değilsin değil mi? Dönmeliyim… Sakın bataklığı geçeyim deme! Sakın…