2008
Tanrıdan dilerim,
Açılmayan gözlerle yatasın ebediyen,
Solgun örtülü hayaletler yanından geçerken…
Yalancı ışığıyla yanan ateş, gizemli ayın altında
Sana uyandım, açılan penceremde, görünen korkunç gecede.
Ve serseri yellerin ağaç tepelerinden gülerek atlamasıyla irkilip doğruldum.
Açık yüreğinin verdiği bana, olmayan perdesiyle, asil gözünün yanında sana ulaşmaya koyuldum.
Uyuyor aşkım, ah uzayan
Uykusu dilerim derinde olsun.
Yumuşak olsun çevrelerinde gezinen kurtlar,
Uzakta kalan ve onu karartılardan koruyan…
Kaşları çatık artık gecenin ne kadar berrakta olsa
Ve yıldızlar rahat değiller artık tahtlarında.
Ay kudurmuş, yansıttığı ışık vermiyor umut bana,
Sen gittin gideli meleklerin tüllerine cennetteki sevgilim…
Şu tüllerle çevrilmiş, narin yüze bakın.
Cennetteki sevgilim? O kutsal arafta ki gözlerin,
Hem iyilik, hem de suç dolduruyor kadehe.
Belki bu yüzden çarpıcı bir şarap gibisin.
Hoş kokular yayan fırtınalı bir akşam gibisin.
Öpücüklerinde iksir, ağzınsa bir testi gibi gelirsin,
Gözlerinde hem güneşin doğuşunu, hem de batışını taşıyan!
Cennetteki sevgilim, yiğidi alçaklaştıran, çocuğu yiğit kılan güzelliğin,
Durmaz yürürsün sonsuz iffetle, üstünde sana köpek olmuş yazgı eteklerin…
Hiç unutamam sildiğim hafızamda, kazınmış yazgımda.
Tufanın parmak ucunda gezindiği bir bahçede büyüyen
Binlerce gülün göğe bakan yüzüne düştün.
Göğe bakan yüzlerine düştün güllerin,
Esrik bir ölümle gelen, bu sonsuz aşk ışığı için.
Sen ki korkuya bir çare, zerafete bir davetsin.
Sen ki korkuya bir ölüm, ölüme bir nefessin.
Her adımınla giden sen, önden giden sen,
Ardından senin büyülediğin ve varlığının şiiriyle büyülenen ben…
Artık duyamıyorum sesini ve göremiyorum zerafetini bu çağın.
Evler maden dağları gibi yükseliyor artık
Ama inci parlaklığı gitti ayın.
Evrenin küçük bir delik olduğu konuşuluyor artık
Ama yosunlu kıyılar, mutlu çiçekler, yakınmalı ağaçlar kayboldu.
Öldü kollarında havanın, güllerin kokusu.
Hepsi, sen hariç kayboldu hepsi.
Yalnızca tanrısal ışık gözlerindeki,
Onları gördüm ben yalnızca, benim için dünyalara bedel,
Onları gördüm ben yalnızca, saatlerce onları gördüm yalnızca,
Onları gördüm ay batana dek, onları gördüm, cennetteki sevgilim…
Ey insan, şu azabın yanından sıyrılmış güzelliğe bir bak.
Sanadır bu sana, ancak yeter dilim konuşmaya şanına,
Esenlik sunan bir yıldız gibi tanrıçam olan cennetteki sevgilim…
Cennetteki sevgilim, yeni tellerde şakıyacağım seni.
Ey yüreğimin yalnızlığında dillenen ve eğlenen maralım,
Hangi melek öğretti sana bu ninnileri.
Meczuptuk senle yaşadığımız yüce zamanda.
Artık nasıl derim, ‘‘Ben düşmüş bir deliyim,’’
Sen gittin gideli uzak ülkeye, cennetteki sevgilim…
– Bilir miydiniz ey dostlar, bilir miydiniz?
Yaşayan ve düşünen, sonyaz güneşimin tek yavrusu onurdu.
Asaleti ve savaşçı ruhu narin boynunda, merhameti kalbinde,
Sedeften ve ışıktan, tül kanatlı bu kutsal varlık,
Koskoca şeytanı defalarca yerden yere vururdu.
– Sen! Ey dost, görüyorsun ya, bir bak,
– Sakın bir daha deme!
“Katlan kalbim, boyun eğ; hayvanca uykuna yat.”
– Bir daha asla tekrarlama!
“Ruhum, o hırçın yüzün neden şimdi donuk ve mat.”
– Ağzına bile alma!
“Patlatırken hırsını umut mahmuzlarıyla,
Artık terk etti beni! Yat, uyu hayasızca,
Sürekli tökezleyen canı çıkmış yaşlı at!”
– Kork ve utan bu sözlerden!
“Elveda saksafonlar, hoşça kal içli flüt!
Arzular! Aldırmayın bu somurtkan insana.
Bugün meşgulum, yarın hazırım size maymunluğa.”
– Düşünme bile onu!
“Ey çığ yıkıl üstüme, beni de kendine kat,
Yoksa uzanıp öylece göğe bakan bedenimle
Bırakırım canımı en azgın nehre, gözlerim çaresiz, donuk ve mat.”
– Sen ki bırakmamalısın ezelden gelme dili.
Adı O`dur ki, O`na ait olan müziğin sesi.
Eğer ki başarırsan kazanmayı imkansızlık erdemini,
O daim göreceksin perdesizliğin dilini.
Bu acıları ben de gördüm, aştım ve yalnızım.
Sen de bilesin, aştığın işte yan yana,
Başardığında en ufağı, kalacaksın yalnız ama.
– Ey, yüce flüt! Ey, kutsal el! Ey, ulu Allah`ım!
Sıkışmış bu kulların hiçliğin sonbararında.
Ve o eski kokular yok artık sonbaharında.
Senden dilerim onları, ne olurlarsa onları,
Affedesin, güzeliğin engin yahşi kanadı, onları
Affedesin, seni sevdiklerini söyleyen ezelde bu toprak çocuklarını.
– Duydunuz ey dostlar, duydunuz, sonzuzluğun şarkılarını,
Tattınız, en tatlı ballardan tatlı olanı.
Ve gördünüz hislerinizde ki yanılgısızlığı.
———————————————–
Kalk, oyna şimdi Cennetteki Sevgilim!
Oyna ki şakısın ayağındaki nurdan pabuçlar…
Sonra, biz iki deli birleşsin, yaşatsın ve göstersin yöntemini dostlara bilgeliğin merhametini!
————————————————
Cennetteki Sevgili:
“Adınla, Tanrım…
Selam olsun size heybetli gök, yıldızlar ve bizden ışığını esirgemeyen ay,
Selam olsun size, bizden bereketini esirgemeyen, vatanımız topraklar.
Ve selam olsun size şekerpare çiçekler, onlara konmuş uykulu melekler.
CANIM…
Karşılaştık yine, karşılaştık bilgeliğin ağacı altında…
Selam olsun sana, ey sürgünler prensi, haksızlığa uğrayan,
Yenildiğinde bile, güçlü, doğrulup kalkan.
Bensizliği, benliykenden üstün götüren,
Bensizliği yaradanı arayarak ve beni severek yaşayan.
Selam olsun, selam olsun, selam olsun sana
sürgündeki prensim…
– Ve selam olsun size güzel dostlar, selamlar.
Unutmayın, uykuları ve yalanları taşıdıkça,
Dibimizde biriktiririz günahları.
Ve bitlerini besleyen ucubeler gibi
Besleriz biz de sevimli azablarımızı.
Günahlarımız hoyrat, pişmanlıklar yumuşak,
Yalanlarımızı cömertçe dökeriz yaşam denizine,
Kirli sulara güle oynaya gireriz,
Gözyaşlarımız kirlerimizi yıkar sanarak…
Şeytan kötülüklerin yastığına yaklaşır,
Sarsar uykuda ki zihnimizi uzun uzun.
Ve zengin, verimli madeni irademiz,
Bu bilge kimyacının eliyle buharlaşır…
İblisin elinde bizi oynatan iplerimiz,
Sayesinde her gün bir adım daha cehenneme ineriz.
Öyle oburca arzularsak gizlice zevkleri,
Cıvık, eski bir portakal sıkmak için,
Heyhat! Ölüm ırmağı sağır yakarışlarla kaplar ciğerimizi.
Bu yüzden yukarıda saydıklarım, aslında olmadığımız
Ama olanların içinde yaş bir tahta gibi yandığımız,
Zavallı hayattımız, işte artık görme vakti onu.
Hazırsın, gör artık sende.
İki yüzlü okur! Benzerim! Kardeşim, onu,
Bu kibar canavarı iyi tanırsın sen de!”
Sürgündeki Sevgili:
“Ne güzel dedin, değerlim!
Hadi şakıyalım herkese son kısa şarkımızı!”
Beraber:
– Biz iki deli artık biriz, içinde bilgeliğin erdemi…
Sen ve siz bilin ki, hepinizin yanında, sizlerin eseriyiz.
Eğer niyetliyseniz olmadan başkalarının esiri,
Yaşamadan pişmanlığın verdiği acı esrikliği
Ve unutmayın, eğer gerçekten duyabilirsen ve dinlersen gerçekten,
Sonsuza dek yanında kalacak, anlayacaksın kendini ve herkesi,
Sahip olacaksın en kutsal, Tanrı`nın dilini…