Varoluşun Şiiri

09/2008

Uykuya daldı, yok olumun içinde…

Bir meydandaydı, olağanüstü bir mekan…

Sorulan bir soru vardı…

Cevabı “Sensin!” olan…

Uykuya daldı, sessizliğin içinde…

Tatlı nağmelerin arasında, yolculuğa koyuldu…


Uyandı sonunda ve buldu kendini,

Zamanın deliğinde, açtı gözlerini

Ve kırpıştırdı ağlayarak, korkarak,

Gördüğü ilk şey olan çift boynuzlu hilale…

Beyaz tüllerle sarılı daldı yine derinlere…

Ve de derinlere ve derinlere, derinlere, derin…

————————————————

Uyanmıştı artık, pespembe elbisesiyle koşturan,

Oynuyordu arkadaşlarıyla, elleri ancak kapılara uzanan…

Ey derin soluklar göğünden gelen tatlı kız,

Yine mi daldın düşlere, göresin adı güzel olan…

————————————————-

Uzun bir sevgi tünelinde raylarda koşturmuştu,

Ve sonunda tünelin, yıldızlar sabahı gösterirken,

Varlığını bulmaya koyuldu…

Uyandı tatlı genç kız…

Entarisi buz mavileri içinde, saçları lüle lüle,

Kokusu, üstüne inciler serpilmiş papatyalar kadar mutlu kokan…

Geleceğin dansını oynuyordu, beyaz pabuçlarla,

Yanında siyah takımlı genç, ellerinden tutup,

Umarsız, başını döndürüyordu defalarca…

Aydınlık mekan buğulanıp, görüngülerde ıssızlaştığında,

Yine uyku alemine koyuldu…

————————————————-

“Uyan! Uyan! Dedi küçük bir ses,

Tekrarladı, “Uyansana bi tanem!” dedi bu kez…

Uyanmıştı ve karşısındaki küçük prensese baka koyulmuştu.

Yanındaki aynaya gözü takıldığında, olmuştu,

Asıl adı olan, kendini olgun bir bayanda bulmuştu…

Usulca süzülen adımlarla parklara koşturdu, elele…

Ama el vermeyen asi kapakları gözlerindeki olgun maviyi kapatırken,

Karşısında en parlak yıldız olan, kutup yıldızının bir eşi,

Mavi bilyeler yavaşça kayboluyordu…

————————————————-

Artık uyanmayı bekliyordu, büyük bir istekle…

Gözleri açıldığında, hareketsizdi…

Ellerini yatağının duvarlarına götürmek isteyince,

Anlamıştı hissedemediğini, kanatlarını…

Sonra irkildi genç bir bayan geldiğinde yanına,

“Anne!” dedi, ona, yanında boyu bir metre melek taşıyan…

Adı Sevgi olan, saçları ve gözleri pembe kokan…

“Anne!” dedi yine o ses, “Görmeye geldik, ziyarete seni.”

Anlamıştı artık yerini, uzandığı yatak değil, oturduğu bir iskemleydi,

Bahçelerin arasında koşturan, gülen, ağlayan ve bağıranlarsa, ekurileriydi…

Utançlı gözlerle onu süzen tatlı melek,

Usul usul yaklaştı yaşlı gözlere…

Tam ayırt edecekken dünyaların rengini,

Çekti karanlık, derinden ipini, bir sifon gibi,

Tekletti azgınca, saf kalbini…

————————————————-

Her tarafın ak tüllerle sarılı olduğu,

Yüceler yücesi bir tiyatrodaydı,

Sadece gerçeklerin oynandığı…

Oysa açtığı gibi gözünü işitmişti o sesi,

Ona uzanan, kollarına ve boynuna sarılan,

Dedi ki ona, “Son sözün nedir?”

“Ben, şey…” diye tekledi, geriye adımlarla,

İlahi ses yineledi, “Son sözün nedir? Yoksa beni dinlemedin mi?”

Umutların uzaklara yelken açtığı bir diyarda mı uykudaydı artık,

Yoksa uykuların içinde mi kalmıştı, karabasan gibi bulanık…

Titrek ama tek bir söz edasıyla, “O bölümü kaçırmışım, uykudaydım”,

Dedi, son kez, sesi buharlaşarak arşa…

————————————————-

Bir silkinme sanki, ya da bir irkilme,

Uyandı en şaşkın bir ifadeyle…

“Kim?” dedi “Sizin Rabbiniz?” o ses…

Cevabını yürekten fısıldamıştı artık…

“Sensin” dedi şükran ve nurdan şeffaflığıyla…

Sonra da kısa bir es…


© U. U.

error: