10/2023
Bazen öylece ağaçlara bakarken buluyorum kendimi. Kimi zamansa şaşakalmış halde iki elim başımda eyvahlanıyorum yukarılardan kendime. Bazense bir apartman girişinde veyahut bir bankın tepesinden izliyorum sinsice. Allah bilir bir ben var ki, günde bilmem kaç sefer onu terk edip gidiyorum. Sanki duvar olmuş hududumun yarıklarından dökülüyor başka birinin saçakları, içimde kökleniyor, beni yiyip bitiriyor. Oysa eskiden olsa ustam -daha tıkırı yerinde bir adam değilken- ‘‘can acımadan değerini bilmez,’’ derdi. Öyle ya az sopalamazdı beni kırpık kafa Hüsam. Kim bilir belki de haklıydı. Ama düşünmeden edemiyor insan kalan azıcık aklıyla. Yani, böylesi mi daha kıymetliydi? Yabancı olmak… Geçen gün parkın duvarında otururken çöpteki gazete kupüründe gördüğüm Kadir İnanır’la karşılaştım hem de gerçek hayatta. Ağzı kulaklarında caminin duvarından bana sırıtmasın mı?
‘‘Beni tanıdın mı?’’
Kendimi tanımıyorum ben. Ustam olsa çoktan cavlağı çektiğimi söylemişti. Ama işte tanıdık birini göremeyince bir müddet sonra insanın dimağı hemen gönül koyuveriyor, yaratıyor birilerini ya aynen öyle işte. Ne annem ne babam kalmış toprağa peydah olmuşuz sanki anladın mı? Bazen çarşıda yürürken birden selam çakıyorum, ‘‘İbo oğlum hadi kendine bir söylev çek bakalım,’’ diyorum. Başlıyorum yüksek perdeden lakırdamaya kafam dumanlı sanıyorlar, bir koşu, kakalak gibi etrafa dağılıyorlar cümbür cemaat, hepsi deli. Vay vay vay vay, bir de derler ki bunlar gelip geçecek, nah geçecek. Çıktım çöp konteynerinin tepesine, açtım kollarımı dört bir yana, başladım nutuk çekmeye.
‘‘Işığı hem güneşten alacaksın hem de karanlık topraktan. Hava gibi hür genişleyeceksin, her taşın altından su gibi akacaksın, ruhunu paha biçilmez kılacaksın. Yolculuk sona erip de öz evveliyatına kavuştuğunda iraden cennetle müjdelenmiş olsa dahi önce cehennemi yaşayacaksın. Korkmayın hepinize yetecek yer var. Gelin, gelin eteklerimi öpün.’’
Bu da sana kapak olsun Hüsam. Ben yapınca olmuyor, ciddiye almıyorlar. Halbuki bu mecnun daha ne yapsın? Ne acılar çektim bir bilinse. Şu koca çınarlar ne kadar heybetliler değil mi, belleğe ihtiyaçları yok ama öylelermiş gibi mağrurlar, tıpkı ben. Sanki ellerine şarabı tutuştursam ‘‘Len İbo, gel de masayı kurak,’’ çağıracaklar. İnanmadınız mı? Yok anam hepinizden daha dosttur onlar. Atladım çöplerin içine. Kenara kıstırdım köfte ekmeği. Tam başlamıştım ki atıştırmaya bir de ne göreyim çarşıdan yukarıya yürüyorum gene tıpış tıpış -sanırsın vilayete vekil olmuşum-, köşeyi dönüyorum, gözden kayboluyorum, nereye kim bilir.
unedited